Yorum 5

Anne Bebek Dergisinin Ekim Sayısına Konuk Olduk!


Sevgili Aslıhan Gündüz blogunda duyurmuştu; blog tanıtımı yapmak istiyorsak ve blogumuz Anne Bebek Dergisi'nde çıksın diyorsak belli adımları takip edecektik. 
Ben de tam öyle yaptım ve bu sayede Ekim 2012 sayısında "Okur Ziyareti" köşesinde Yonca'nın Blogu ve anneliğe dair ropörtajımızla konuk olduk.
Bu bizim basında ilk tanıtımımız ama son olmayacak, çünkü paylaşımlara, okumaya, araştırmaya devam ediyoruz.
Derginin Ekim sayısını almanızı ve Yonca'nın blogunu takip etmenizi önemle tavsiye ederiz.

Devamını oku...
Yorum 8

O Bir Emekleme Şampiyonu

Yonca'nın 6.ay kontrolünde doktorumuz Dr. Hayriye Aygar bize yavaş yavaş emeklemek için hazırlıklar yapmamızı, evimizi güvenli hale getirmemizi tembihlemişti.
Yere serilen örtüler, üzerine konan cazibeli oyuncaklar ve hatta kumandalar işe yaramamış, Yonca bir türlü kollarının üzerinde durmaktan hoşlanmamıştı.
Bekleyerek bu işin olmayacağını fark edip bu aşamayı zamana bırakmayı tercih ettik. Bir yandan da her ay rutün kontrollerimizde doktorumuz bize aynı soruyu sormaya devam etti: "Emekliyor mu?"
Arkadaşlarımızın ve çevremizdekilerin çocukları erkenden emeklerken benim kızım neden tembellik yapıyor diye sormaktan alıkoyamadım kendimi. Halbuki her bebek ve doğal olarak da her bebeğin gelişimi farklıydı. Bazı bebekler erkenden emekleyip yürürken diğerleri neredeyse iki yaşına kadar yürüme belirtileri göstermiyordu. Neden sağlık değil zamandı.
Bu olgunluğa eriştikten sonra içim daha rahattı. Artık Yonca emekleme belirtileri gösterene kadar bekleyecektik. 
Gel gelelim küçük hanım tam 10.ayına bir hafta kala birdenbire emekleme şampiyonu adayı oluverdi. Biraz şaşkınlık, biraz sevinç derken artık onların yerini takip etme içgüdüsü ve biraz da endişe aldı. Meğer bu çocuk emeklemiyorken ne kadar rahatmışız...
Artık küçük hanıma bir şey gösterince emekleyerek oraya gelmeye çalışıyor ve hatta 2012 Londra Bebek Olimpiyatları Emekleme Şampiyonu bile olabilir. Hareket özgürlüğü ona aynı zamanda özgüven gelişimi de sağladı. Artık keşfetmek ve yeni tatlar için beklemesine gerek yok.

Devamını oku...
Yorum 0

Islak Pamuklu Mendil Tercihim


Kızımın doğumu öncesi çok kararlıydım. Alt temizliği için hiçbir kimyasal madde içeren ıslak mendil kullanmayacaktım.
Bunu ne kadar gerçekleştirebileceğimi ben de hayal edemezken, bebek odasında bakımı yapılan ve hastane odasında yatağımın yanına gelen küçük hanımın sepetinde bir ürün vardı: Uni Baby Yenidoğan Islak Pamuk Mendil.
O minik bedenlerin bizden daha hassas olduğunu, bebeklerin cildindeki verniks tabakasına zarar gelmemesi gerektiğini bildiğimden hemen mendilin içeriğini okumaya başladım. 
İçindekiler kısmında hiçbir kimyasal maddeye rastlamayınca içimden derin bir oh çektiğimi itiraf etmeliyim. Bundan sonra hem temizlikte zahmetsiz, hem de bebeğime zarar vermeyen bir ürün bulmuş oldum.
Yardımcı olması bakımından paylaşmak isterim, mendili koklarsanız içinde alkol, parfüm vb. kimyasal madde olup olmadığını rahatlıkla anlayabilirsiniz.
Denemek veya yeniden satın almak isterseniz:

Devamını oku...
Yorum 0

Uzman Doktorlar Hemen Cevaplıyor!

Her şeyin başı sağlık. Demesi kolay yapması zor. Doktora gidemezsiniz. Ama gitmeniz gerekir. Doktor görmek istemezsiniz. Doktorun sizi görmesi gerekir. İyi ama hangi doktor, hangi uzman, en önemlisi nerede ve ne zaman?


 

Cevap: Şimdi. Hemen. Bundan sonra hastanede sıra beklemeye, doktor doktor gezmeye, dünyanın masrafını yapıp elde var hiç demeye, üstüne daha da hasta olmaya son. Türkiye’nin en bilgili, en deneyimli uzmanlarından oluşan güncel ve hızlı danışmanlık platformu cevapsepeti.com Mayıs 2012’de yayın hayatına başladı. Her alanda içerik sağlamayı, ihtiyaç sahibine doğru bilgi sunmayı hedefleyen cevapsepeti.com açılışı sağlık kategorisiyle yaptı.
 

Cevapsepeti.com’un sistemi son derece basit çalışıyor. Bilgisayarınızdan veya cep telefonunuzdan Cevapsepeti.com’a giriyorsunuz. Aklınızdaki sağlık sorunuzu pencereye yazıyorsunuz. Editör soruyu (üroloji, nöroloji, psikoloji, tüp bebek gibi) alanına göre ayırıyor, derhal uzman doktora taşıyor. Mesleğinde derinlemesine bilgi sahibi, dikkatli ve deneyimli uzman doktor soruyu cevaplıyor.

Dilerseniz soruya ekleyebilirsiniz, anlaşılmayan kısımları tekrar sorarsınız, hepsi mümkün. Her şey daha iyi, daha açık, daha doğru bilgi için. Cevapsepeti.com içimizi ferah tutacak o bilgiyi bize getireceğine söz veriyor.

Bir bumads advertorial içeriğidir.
Devamını oku...
Yorum 0

Blogunuzu PDF Haline Getirmek İster misiniz?


Yonca'nn blogunun PDF hali için aşağıdaki Slideshow'a bakabilirsiniz.

11.09.2012 Yonca büyüyor...
Merak edenler için blogunuzdaki resim ve yazılarınızı PDF formatına dönüştürmek için yapmanız gereken buraya tıklamanız yeterlidir. 
Blogger için yapmamız gerekenler:
         Ayarlar / Diğer / Blog Araçları / Blogu dışa aktar'a basıp
         XML dosyasını bilgisayarınıza indiriniz


XML Dosyası Nasıl PDF'e Dönüşür:

BlogBooker linkini tıklayınız. Açılan sayfadan üsteki seçeneklerden sol baştaki PDF formatına tıklayın. Ardından, açılan sayfadan Blogger'ın üzerine tıklayın. Tekrar açılan sayfadan, *Blogger XML Export yazan boşluk içerisine XML dosyanızın bilgisayarınızdaki yerini gösterin. *Blog URL yazan boşluk içerisine blogunuzun adresini yazın veya yapıştırın. Açık sayfada bulunan diğer seçenekleri tercihinize göre değiştirir, ya da değiştirmezsiniz, size kalmış. 
Paper Size: seçeneğinde A4'ü seçin. Features: seçenekleri kitabınıza neyi dahil edilip edilmeyeceğini belirler. Oradan, Footnoted Links yazan yerin işaretini kaldırın. Eğer her kaydın yeni sayfada gözükmesini istiyorsak New page (for each entry) seçeneğini işaretleyin. Bu seçenekleri işaretledikten sonra, Create your BlogBook yazan yere tıklayın. Bir süre bekleyin, hazırlanan blogunuza ait PDF formatlı dosyayı bilgisayarınıza indirin. Dosyayı açmanız için, Adobe Reader'ın bilgisayarınızda kurulu olması gerekiriyor. Kaynak

PDF Dosyası Bloga Nasıl Eklenir:

Scribd.com  bir e-book kütüphanesi diyebiliriz. Sınırsız her türden e-book kaynağına ulaşmak için  harika bir servis. Youtube'nin bir farklı versiyonu. Scribd word, pdf, text gibi bir çok yazı programını destekleme özelliği sayesinde bu tür dosyaları siteye yükleyip diğer kullanıcılarla paylaşabiliyoruz. Embed kodlarıyla bu dökümanı sitenizde de pdf olarak paylaşabilirsiniz. Ayrıca yüklediğiniz dosya txt, docx, pptx olsa bile pdf olarak indirme özelliği de bulunuyor. pptx uzantılı dosyaları pdf'ye dönüştürmek için de kullanılabilir.  Kaynak
Devamını oku...
Yorum 3

DoFollow

Yonca'nın blogu  11.09.2012  tarihi itibarıyla yorum formunda DoFollow link veriyor.

Bu arada DoFollow ve  NoFollow kavramlarından bahsetmek istiyorum:

  

DoFollow: Google'ın uygun gördüğü link çıkışını veren sayfalardır. Yani tavsiye edilmiş link çıkışlarıdır. Arama motorlarına ben bu linke güveniyorum takip edebilirsin demiş oluyorsunuz.Bir bakıma arama motorlarına yardımcı olmuş oluyorsunuz.

NoFollow: Ben bu link hakkında olumlu bir şey bildirmek istemiyorum anlamına gelir.Yani bu link çıkışı kontrolüm altında değil demiş oluyorsunuz.

* Standart olarak bütün blogger kullanıcılarının yorum formunda verdiği linkler NoFollow'dur.


DoFollow'un Link olarak kullanımı:

Normalde bir html bağlantısı aşağıdaki şekildedir;
<a href=http://www.example.com>example</a>
DoFollow ile bağlantı şu şekli alıyor;
<a href=http://www.example.com rel="dofollow">example</a>
Google pr değeri dofollow ile açılan siteye aktarılır, karşı sitenin pr değeri sizin pr değerinizden düşükse, iyi yönde etkilenir.


DoFollow'un Meta Tag olarak kullanımı:

Meta taglarına eklenen kod aşağıdaki gibidir;
<META NAME=”ROBOTS” CONTENT=”INDEX, DOFOLLOW”>







Devamını oku...
Yorum 4

Montessori Ekolü!

Bugün Google arama motoruna girdiğimde ilginç bir tasarımla karşılaştım. Hemen merak edip mouse'u üzerinde gezdirince Maria Montessori'nin 142. doğumgünü olduğunu öğrendim.
Bilge kişi Maria Montessori, çoğu annenin bildiği ve kreş, yuva, ana okulu gibi eğitim yerlerinde uygulanan veya uygulanmaya çalışılan bir eğitim sisteminin öncüsü.
İtalyan fizikçi ve eğitimci olan Montessori ilk olarak eğitim biçimini İtalya'da Çocuklar Evi olan Casa dei Bambini'de uyguluyor. Montessori'nin farkı çocuklara eğitimi direkt olarak uygulamaması ve çocuklara giyinmesinden yemek yemeye birçok temel şeyi vermesi.
Montessori eğitiminde amaç çocukları sıkmadan, yaş ayırımı yapmadan ve çocukların bireysel yetenek ve farklılıklarını gözeterek eğitilmelerini sağlamak.
Desteklediğim, hatta Yonca için de istediğim bir eğitim türü. Umarım ben de bir Montessori annesi olurum...

Devamını oku...
Yorum 1

Anne Sporu

Bugüne kadar formumun sırrı defalarca soruldu. Merak edenlere açıklıyorum. Anne sporu yapıyorum. 
Anne sporu nedir diye merak ettiğinizi düşünüyorum. 
Bebeğinin veya çocuğunun peşinden koşarak aynı anda evdeki işleri tamamlama gayreti içinde olan anne, anne sporu yapıyor demektir. Tıpkı bir fitness salonunda verilen program gibi benim de anne sporu programlarım var. 
Hafta içi yoğunluğu işle birleşince akşamları sporumu yoğun olarak yapıyorum. Yonca'nın uyuması sporuma verilen ufak bir mola olarak sayılabilir. Uyku saatiyle beraber anne sporundan umutsuz ev kadını sporuna geçiş yapıyorum.
Bu sporun faydaları şöyle: Her daim fit oluyorsunuz, koşturmak, spor salonlarında ter atmak ve tonlarca para harcamadan evin içinde veya dışarıda bir güzel kalori kaybediyorsunuz. Çocuğunuz spor yapmanızdan oldukça memnun kalıyor.
Tabii yan etkileri de var bu sporun: Aşırı yorgunluk, uykusuzluk ve her daim şiş gözler...
Bu sporun bir diğer özelliği de istediğiniz zaman bırakamamanız. Anne sporu ömür boyu insanın kendini adaması gereken bir spor. Yıllar geçtikçe yapış şekli değişiyor, programda ufak tefek değişiklikler oluyor ama spordan vazgeçmek mevzu bahis değil. Tabii profesyonel bir sporcu olmak da hiçbir zaman mümkün değil...
Şimdi düşünün bakalım: Anne sporunu siz de yapmak ister misiniz?
Devamını oku...
Yorum 3

Yonca'nın Yeni Videosu





Yonca'nın yeni videosunu izlemek için aşağıdaki linke tıklamanız yeterli :)

Devamını oku...
Yorum 3

Bayram Şekeri


Şeker gibi bir bayrama şeker gibi bir kızla girmek bu olsa gerek. Artık bayramlarımız daha anlamlı, çünkü biz artık gerçekten bir aileyiz. Yonca henüz bayram kavramından pek haberdar değil. Kendisi daha çok gezme tozma, elden ele dolaşma, kucakta taşınma ve bol bol sevilme derdinde. Böyle olduğu sürece ona zaten her gün bayram.
Bayramlar artık bizim için bir kaçamak fırsatı, daha çok uyku, birazcık da olsa dinlenme fırsatı demek. Bizim de ağzımızın tadı hep böyle olsun, her günümüz bayram tadında olsun diye diliyorum...
Devamını oku...
posted under , , , | 3 Comments
Yorum 0

Sonbaharda Okula Dönüş Hazırlıkları H&M KIDS'le Başlar!

Sonbahar kapımızı çalarken okula dönüş hazırlıklarına başlamanın tam zamanı. Şimdi hem oyun, hem de eğlence için çok sevimli çocuk kıyafetlerimiz var. Bu sezon H&M KIDS ekoseleri, tüvit kumaşları ve enteresan detaylarıyla İngiltere’den ilham aldı!



Bizler H&M olarak, çocuk kıyafetlerimizde standartlarımızı yüksek tutuyoruz. H&M KIDS ürünlerinin çocukların istedikleri gibi hareket etmelerine dayanıklı olması, hem de oyun saatinin daha sakin anları için yeterince yumuşak olması gerekiyor. Kullanışlı olduğu kadar, çocuğunuzun cildine karşı nazik, çevreye karşı da duyarlı olması lazım. Bu nedenle de popüler basic ürünlerimizin çoğu organik pamuktan üretiliyor.



H&M’den çocuk kıyafeti alırken güvende hissedebilirsiniz. Ürünlerin her biri çocuklar için güvenli olduğundan emin olmak üzere bir takım testlerden geçiriliyor. Örneğin tüm dış giysilerimiz kazaları engellemek amacıyla ayrılabilir kapüşonlara ve sımsıkı tutturulmuş düğmelere sahip.



H&M KIDS’le Okula Dönüş’ü ve sonbaharın gelişini yeni bir kampanyayla kutluyoruz! 15–26 Ağustos tarihleri arasında yapacağınız her 20 TL’lik alışverişe, 27 Ağustos – 9 Eylül 2012 tarihleri arasında tüm koleksiyonlarda kullanabileceğiniz 10 TL’lik hediye kartı H&M mağazalarında sizleri bekliyor.


Hangi etkinlik için olursa olsun, yeni favorilerinizi seçmek çok kolay. H&M hem çocuklara, hem de yetişkinlere neşeli bir sonbahar diliyor!



H&M’in kampanya ve yeniliklerinden haberdar olmak için sitesini ve sosyal ağ hesaplarını takip edebilirsiniz:


http://www.hm.com/tr/
http://www.facebook.com/hm
https://twitter.com/hmturkiye
http://www.youtube.com/user/hennesandmauritz

Bir bumads advertorial içeriğidir.
Devamını oku...
Yorum 1

Dr. Brown'a teşekkürlerimle...


Biberon, doğum öncesi alışveriş listemde olmayan bir üründü. Taa ki Yonca'ya anne sütü yetmeyip biberonla bebeğimi beslemek zorunda kalana kadar. 10. gününde Yonca'nın kilosu hızla azalmaya devam ediyorken müdahale edip mama takviyesine başladık. İşte o gün kızım biberonla tanıştı. Çok kısa sürede biberona ayak uydurmayı da başardı Yonca.
Biberon kullanırken zor olan şey bebeğin boşu boşuna hava yutup gazının olması. Çok küçük bebekler gazlarını kendi başlarına çıkaramadıkları için de gaz olayı başlı başına bir krize dönüşebilir.
Gaz konusunda biraz şanslı olmak gerekiyor aslında. Bazı bebekler doğuştan kolik oluyor ve bu durum 5.ayına kadar devam edebiliyor. Gaz sancılı bebeği sakinleştirmek çok zor. Ayakta gezdirmeler, fön makinası, elektrik süpürgesi gibi beyaz gürültülü ev aletleri bile bazen fayda etmiyor. Bu durum karşısında çaresiz olmamak elde değil.
En azından bebekleri biberonla beslerken hava yutmalarını önlemeyi sağlayabiliyoruz. Bunu da sevgili Dr. Brown's'un biberonlarına borçluyuz. Biberonlar hava kabarcıklarının süte karışmasını engelliyor, aynı zamanda vakum sistemiyle bebeğin süt içerken gaz yutmasını azaltmayı sağlıyor. Bu şekilde vitaminlerinin korunmasına yardımcı oluyor.
Kolik sorunu geçtikten sonra da normal biberon gibi kullanmak mümkün. Biz hala yenidoğan akışını kullanmamıza rağmen sorunsuz devam ediyoruz.
Biberon almak isteyenlere kesinlikle tavsiye ederim...



Devamını oku...
Yorum 0

Siz Hiç LSV Dükkan Çikolatası Tattınız mı?

LSV Dükkan yani Lösev Dükkan’ında lösemili çocuklarımızın anneleri kendi elleriyle hazırladıkları organik kurabiyeler ve birbirinden renkli el emeği, göz nuru el işlerini sizlere sunuyor. LSV Dükkan bundan tam 12 sene önce LÖSEV Ankara’da, küçücük bir atölyede 5 anne ile başlayan bir çalışmayken bugün yüzlerce annenin ekmek parasını kazandığı meslek atölyeleri haline geldi.   
   
                              

Beslenme ile kanser arasındaki yakın ilişkiye dikkat çekmek için kurulan bu minicik atölye, seneler içerisinde azim, sevgi ve inançla büyüdü. Giderek büyüyen ve insanın içini ısıtan bu başarı öyküsü, LSV Dükkan markasını yaratmaya kadar uzandı. Lösemili çocuklarımızın annelerinin umutlarını, hayallerini işlediği, sevgiyle yoğurduğu her bir LSV Dükkan ürünü sevgili çocuklarımızı hayata bağlayacak.



Tüm renkleri ve lezzetleri ile Türkiye’nin her yerinden LSV Dükkan’a www.lsvdukkan.com üzerinden ulaşabilir ve sipariş verebilirsiniz.



Lösev’i Twitter’da @losev1998 hesabından takip edebilir, #LosevHayatVerir hashtag’i ile  paylaşımlarınızla destekleyebilirsiniz.

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.
Devamını oku...
posted under | 0 Comments
Yorum 2

Sezar'dan yola çıkmak...

Jül Sezar, bildiğimiz adıyla Sezar, birçok şeye esin kaynağı olmuş Romalı liderdir. Sezar'la ilgili bildiklerimiz tarihin ötesinde salatasının zengin olduğu, şifreleme yöntemi, Temmuz ayına verdiği adı olarak sayılabilir.
Bunlar benim aklıma gelenler... Elbette ki farklı birçok şeye daha esin kaynağı olmuş veya başka yönleriyle de tanınmış olabilir Sezar.
Sezar'ın bu ünlü sözünü neredeyse bilmeyen yoktur: "Geldim, gördüm, yendim (Latince orjinali: Veni, Vidi, Vici)". Brütüs'ün Sezar'ı sırtından hançerleyen grubun başını çekmesiyle Sezar'ın "Sen de mi Brütüs?" dediğini neredeyse hepimiz biliriz.
Peki Sezaryen doğum yönteminin Sezar'dan geldiğini biliyor muydunuz?
Her ne kadar bununla ilgili internette doğru bilgi bulunamazsa da Sezar'ın annesinin de doğum sırasında ilkel bir yöntemle karnının kesildiği ve Sezar'ın bu şekilde doğduğu rivayet edilir. Kaynaklar Roma İmparatorluğu'nda bu tip bir yöntemin varlığından bahsetseler bile o dönemde bu yöntemle annenin canlı kalması pek mümkün olmadığı için doğru olmadığı savunuluyor.
Sezaryen yöntemi annenin doğumunda problem çıktığı durumlarda, prematüre doğumlarda, plesenta ve annenin enfeksiyon problemlerinin olduğu durumlarda ve bebeğin başının doğum kanalına girmediği durumlarda başvurulan bir yöntem. Son yıllarda sıkla rastlamamızın sebebi hamile bayanların normal koşullarda hamileliklerini geçirmemeleri. Kendimden örnek vermem gerekirse, hızlı tempolu, fazla mesaili çalışma saatleri, hafta sonlarının dolayısıyla yoğun ve hareketli geçmesi, uzun süre oturarak çalışma ve stres yükü ile bebekler hiç de normal olmayan bir süreç yaşadıkları için ben dahil etrafımdaki çoğu kadın normal doğum tecrübesini yaşayamadık. Gerçekten mümkün olsa acısına katlanarak denemeyi göze almıştım, fakat kısmet kelimesi burada devreye girdi ve benim için gerçekleşmedi.
Doğum işi zaten başlı başına bir stres, bir de buna öncesindeki hengame eklenince işte size çift çekirdekli stres yükü.
Doğumum öncesinde 7.ay kontrolümde doktoruma o malum soruyu sorduğumu çok net hatırlıyorum; "Doğum yöntemine ne zaman karar vereceğiz?". Doktorum biraz şaşkınlıkla, biraz olgunlukla benim sorumu yanıtlamıştı ve her şeyin o an için normal gittiğini, bu durumda zaten tek bir alternatif olduğunu, çoğu kadının vücut yapısının da normal doğuma uygun olmasından dolayı normal doğuma yöneldiğimizi söylemişti. Benim suratımdaki gülümsemeyi belki sonradan kendisi de fark etmiştir. Çoğu jinekologun sezaryene yönlendirdiği bir ortamda ben bu yanıta o kadar çok sevinmiştim ki sanki o an doğum yapmış gibi olmuştum.
Doğum öncesi iznime ayrılmadan önce herkes bana malum soruyu sormuştu; doğumu nasıl yapacağımı. Kendimi garantiye almak adına yanıtım çok netti: belli değil. Normal olacağını iddia edenler, zaten bu durumda kesin sezaryen olacağını söyleyenler olmuştu. Çok fazla kafamı bulandırmak istemesem de etkilenmiştim...
Gel zaman git zaman haftalar birbirini kovalarken benim için normal doğum olasılığı azalıyor gibiydi. Doktorum her hafta kontrol sonrası hala zaman olduğunu, daha bekleyebileceğimizi, ama ağrı, sancı hissettiğim anda mutlaka kendisini aramamı söylüyordu. Her gece yatağa yattığımda sanki sancılarla uyanıp gece yarısı hastaneye koşacakmışız gibi geliyordu. Eşim mışıl mışıl uyurken, ben karnımın büyüklüğünden, doğum heyecanından ve biraz da korkudan uyuyamıyordum. Günler geçtikçe sanki bebek hep karnımda kalacakmış, hiç doğmayacakmış gibi hissediyordum. O kadar çok merak ediyordum ki, bir an evvel doğsun, haftası dolmadan gelsin diye hayaller kuruyordum.
Dünya'ya gelen herkesin bir sebebi ve zamanı olduğuna göre kızımın da saati önceden belliydi, yalnız ben bilmiyordum tabii bunu. 41.haftanın bitiminde beklemekten bitmiş olan ben, her şeyi göze alarak hastanenin yolunu tutmuş ve bağlandığım NST cihazının bu sefer biraz inişli çıkışlı bir sayfa çıktısı sağlaması için dua ediyordum; çünkü, ne zaman bağlansam Yoncacık uyuyor oluyordu, bende de ne bir kasılma ne bir sancı...
NST ve ultrason cihazlarıyla ahbap olmak canımı sıksa da bitecek ümidiyle katlanıyordum. En son ultrason kontrolünde doktorum bebeğin başının büyük olduğunu, normal doğum konusunda biraz şüpheli olduğunu söylediği anda sanki başımdan aşağı kaynar sular inmişti. Ben hep kendimi normal doğuma hazırlamışım meğer. Sezaryen olsa bebek doğmayacak sanki... Yine de deneyebiliriz diye karar verip Pazartesi günümü indüksiyon ve NST ile kanka olarak geçirdikten sonra ertesi gün güle oynaya sezaryen doğum yolunu tuttum.
Neredeyse 1/10 ağırlığında bir sancı yaşayan ben, normal doğumun da azıcık tadına baktım diyebilirim. Eğer 1/10 buysa 10/10 ne demekti kim bilir.
Sezaryen doğumum hiç korktuğum gibi gerçekleşmedi. Epidural sezaryen ile doğuma şahit oldum ve bebeğimin ağlama sesini duydum. Bunlar kesinlikle çok özeldi. Zaten doğum sonrası artık ben ben olmadığım için düşündüğüm son şey çektiğim ağrılar veya uyuşuk olan bedenimdi.
Sezaryen doğumun iyileşme süreci normal doğumdan daha uzun gerçekleştiği kanıtlanabilir bir gerçek, anne için daha zor olan bu yöntem bebek için sağlıklı ve kolay.
Bu vesileyle hamilelere kolay doğumlar, bebeklere sağlık diliyorum. Normal doğum gerçekleştirmiş anneleri gönülden tebrik ediyor, sezaryenle doğum yapmak zorunda kalanlara da biz de zoru başardık demek istiyorum.
Devamını oku...
Yorum 4

Uyku arkadaşım olur musun?

4.ayından itibaren Yonca için uyku sistemi geliştirme kararı almıştım. Aslında biraz da geç kaldığımı sonradan fark ettim, zira işe başladıktan sonra bebek için herhangi bir rutin oluşturmak çok zormuş.
Tam uyku sistemini oturttum derken, kucakta uyuyakalmayı seven kızım anne kucağını tercih eder oldu. 4.ayına kadar gündüzleri ana kucağı, geceleri anne kucağı derken tam düzeni oluşturma durumuna gelmiştik.
Ama bu uyku rutini çok ince bir şeymiş ki, kızım iki üç gün farklı şekilde uyuduğu zaman hemen yeni durumuna adapte oldu ve eski düzeni unuttu.
Yonca uyku düzeni oluşturma sırasında, kendini sakinleştirmek için baş parmağını emmeye başladı. Bana hep sevimli gelen bu durum, bebeğimin vara yoğa parmak emerek karşılık vermesiyle sinirimi bozma raddesine geldi. 6.ay kontrolümüzde doktorumuz Dr. Hayriye Aygar artık yavaş yavaş parmak emmek yerine Yonca'nın bir uyku arkadaşına sahip olarak ona dikkatini vermesi gerektiğini hatırlattı bana.
Gel zaman git zaman uygun bir uyku arkadaşı bulamadık. Tüylü bir oyuncak aradık, evdekilerden uydurmak istedik. Fakat bir türlü Yonca'nın yatağında ona geceleri eşlik edecek, hem sevimli, hem yaşına uygun bir arkadaş bulamadık.
8.ayına doğru artık ben umudumu kaybetmiş durumdayken, bir gün oyuncakçı gezimizde aradığımız uyku arkadaşını bulduğunu hissettik. Babasının da kızımın arkadaşını onaylaması sonucu kasadan okutulan arkadaş evimize ziyaretçi olarak geldi.
Yüzü haricinde diğer kısımları polyester olan sevgili arkadaşı, göğsüne bastırıldığında yüzü ışıldayarak şarkı söyleyen bir ateş böceği. Tam da kızımın dönencesinde dönenlerden mavi olanı...
Yonca için onun suratını yemek büyük bir zevk veya benim için ağladığında sakinleşmesini sağlamak için bir kurtarıcı. Ama en önemlisi kızımın uyku arkadaşı. Umarım bu arkadaşlık parmak emme alışkanlığını yitirmesine yardımcı olur.
Uyku arkadaşının ismi yok, ama onu yine de hepimiz benimsedik ve çok seviyoruz...





Devamını oku...
Yorum 3

2 Ağustos 2012 Google Pagerank Güncellemesi


PageRank kelimesinin tam Türkçe karşılığı yok ancak dilimize link popülerliği diye çevirebiliriz. Arama motoru programlayanlar, söyle düşünmüşler eğer bir siteye herkes link veriyorsa bu site iyi bir site olmalı. İnsanların link verdiği site kötü bir site olamaz. İnsanlar kötü siteye link vermez.Bu sebeple çok link verilmiş siteyi üst sıraya taşıyalım diye düşünmüşler.
Google Pagerank, Google’ın internet sitelerine 0-10 arası verdiği bir değerdir. Bu değer Google’da yapılan arama sonuçlarında ilk sıralarda listelenecek sitelerin belirlenmesi için büyük bir etkendir.2 Ağustos 20012 itibariyle Google Pagerank güncelleştirmesi tamamlanmıştır.Sitenizin pagerank değerini sorgulamak için:  http://checkpagerank.net/  adresinden görebilirsiniz.

Gelelim blogumuza:
Şubat 2012’de 28.000.000 Alexa ve O Pagerank değeri ile  yayın hayatına başlayan blogumuz bugün  1.917.643 Alexa ve 3 Pagerank değerine ulaşmıştır.
Pagerank güncellemesinin herkese hayırlı olmasını diler bu bağlamda blogumuzu takip eden herkese teşekkürü borç biliriz.


Google Pagerank for: yoncademirel.blogspot.com  3/10  Alexa: 1.917.643
3
PageRank

Google Pagerank for: olikia.blogspot.com  2/10              Alexa: 20.287.866
2
PageRank

Google Pagerank for: yonjademirel.blogspot.com 
henüz bir pagerank değerine sahip değil.               
                                                                                                Alexa: 4.366.293
Devamını oku...
Yorum 4

Dönence döner, bebekler izler...


Bebeklerin beşiklerini süsler dönenceler. 2. ayından itibaren, bebekler artık bulanık görmekten normale terfi etmişlerdir. Önceleri anne ve babalarını tanıyan bu minik tatlı şeyler artık dünyadaki diğer kişileri ve nesneleri de görebildikleri için hayatları daha cazip bir hal almıştır.
Bu esnada, bebekleri hala sırt üstü yatırabiliyorken, dönenceler çok faydalı olur. Bebeğiyle yalnız ilgilenmesi gereken annelerin kendilerine ayıracak zamanları, nefes alabilmek için dakikaları olur böylece.
Playskool dönencesi de bizim hayatımızı ve kızımınkini renklendirdi. Gloworld serisinin ateş böcekleri kızımın ilk yatak arkadaşları olup hayatımıza girdiler. 3 tane sevimli ateş böceğinin dönüşünü izlemek Yonca için sanki  evrendeki önemli bir oluşumu incelemek gibi bir şeydi.
Sevgili kızım ateş böcekleri döndükçe sevinir, onları izler, gülümser ve tepki verirdi. Şimdi ise biraz daha büyüyünce onları yakalamaya çalışıyor ve yine çok eğleniyor.
Normal fiyatı gayet tuzlu olan bu ürün Bebekchik'te indirimde.
Aşağıdaki bağlantıdan kampanyayı görebilirsiniz:
Bebeklerinize ve size iyi eğlenceler dileklerimle...
Devamını oku...
Yorum 4

Dişimiz var, (d)işimiz var!

Bir bebeğin çocukluğa adım attığı ilk dönemdir diş çıkardığı dönem. Bebekler diş çıkarırken vücutlarındaki yeni oluşuma tepki olarak huysuzluk geliştirirler. Ateş eklenirse tadından yenmez bir hal alır.
Bebeklerin salyalarının akması ve buldukları her nesneyi ağızlarına götürmeleri çıkacak olan dişlerin habercisidir.
Yonca için bu normal durumlar geçerli olmadı tabii ki. Sevgili kızım ikinci ayından itibaren bol salyalı olarak dolaştı, önlük takmadan gezmedi, bulduğu her nesneyi ağzıyla kontrol edip tattı. Görenlerin tepkisi "Bu çocuk kesin diş çıkaracak yakında" idi. Fakat ne gelen vardı, ne de ucundan görünen...
Gel gelelim Yoncacık 9.ayının dolmasına günler kala huysuzluk ve uykusuzluk dizisi sonunda ilk dişini annesine gösterdi.  
Annesi gibi çok yönlü olan kızım da hem viral rahatsızlığını, hem de diş huysuzluğunu bir arada çıkarmak isteyince uykusuz geceler, saat başı uyanmalar, yüksek ateş, kucaktan bırakılınca ağlamalar vazgeçilmezimiz oldu.
Normal bebeklerin alt dişlerinin çıktığı durumda Yonca da iki tane üstten olmak üzere tavşan dişleriyle bize gülümsedi. Şimdi ise aşağıdaki iki diş daha yolda ve huysuzluklar sanki kızımın huyu oldu. Bu dönemin geçici olacağını umuyor, kendisine diş çıkarma döneminde bol huzur diliyorum :)

Devamını oku...
posted under , , , | 4 Comments
Yorum 2

Sivrisinekler! Uzak durun benden...


Sivrisineklerin en çok sevdiği şey bebek ve çocukları ısırmak olsa gerek! O minik bedenlerde oluşan ısırık yaralarını gördükçe anne ve babalar sivrisineklere söylenmekten kendini alamaz. İşte bu duruma mahal vermemek adına Chicco'nun Sinek Kovucusu'nu devreye sokmamız gerekiyor. Ben denedim, kesinlikle işe yarıyor. Tıpkı piste konmak isteyen uçaklar gibi sivrisinekler yanaşırken birden rahatsız olup tekrar havalanıyorlar. Tatile çıkanlar veya sivrisinek mağduru olanlara duyurulur...


Satın almak isteyenler için kısayolumuz:


Devamını oku...
Yorum 0

Komşu Blog'um

Blog yazılarımla ilgili işbirliği yapma zamanı geldi.
Kendisini sosyal medya aracılığıyla tanıdım, sitesini beğendim ve şimdi de blog yazarı olmaya hazırlanıyorum. Bebekchik Bebe'den bahsediyorum.

Bir kadın girişimi olması bakımından ayrıca destekliyorum. Bundan sonra yazılarımın bir kısmı Bebekchik'in blog sayfasında da yayınlanacak.
Takipte kalmanız dileğiyle...
Devamını oku...
Yorum 0

Yonca'dan Annesine Mektup

Canım annem,
Ne kadar şaşırdığını biliyorum, ama ben bir zamane çocuğuyum. İşte bu küçücük halimle sana mektup yazıyorum. İnternetin, teknolojinin, sosyal medyanın olduğu bir ortamda dünyaya geldim. Senin bana blog yazman da bunun göstergesi değil mi?
Sana bu mektubumu teknolojinin nimetlerini kullanarak yazıyorum. Artık kalemin eskisi kadar popüler olmadığı, üretimden çok tüketimin desteklendiği bir zamanda yazıyorum. İşte bu yüzden senin bana böyle bir hediye vermen beni çok sevindiriyor.
Benimle yaşadığın her günün özel olduğunu söylüyorsun ya, ben de senin gibi bir annem olduğu için çok şanslı  hissediyorum kendimi. Her annenin çocuğuna sevgisi tarif edilemez, senin de sevgin ölçülmez boyutta.

Beni dünyaya getirdiğin için sana çok teşekkür ediyorum. Biliyorum, çok güzel bir zamanda dünyaya gelmedim, ama zaten büyükler hep öyle söylüyor. Bizim zamanımız daha iyiydi, her şey gittikçe kötüye gidiyor diyorlar. Ben onlara inanmıyorum. Benim zamanım da iyi olacak, hatta daha iyi bile olacak. Bunun için ailemin  verdiği eğitim ve kişisel çabam yeterli olacak.
Küçük olduğumu, hiçbir şey algılamadığımı düşünenler yanılacaktır. Aksine ben her şeyi anlıyorum. Konuşulan cümleler tam olarak anlamlı olmasa da, etrafımdakilerin mimik ve jestlerinden ruh hallerini fark ediyor ve ona göre tepki geliştiriyorum. İleride konuştuğum zaman bunu daha iyi anlayacaksınız.
Sana bu mektubu asıl yazma sebebinden uzaklaştığımı fark ettim... Bugün senin doğum günün. Senin için çok özel bir gün, çünkü tıpkı senin beni dünyaya getirdiğin gibi anneannem de seni bugün dünyaya getirdi. Anneanneme ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Hem seni doğurma kararını aldığı, hem de seni büyütüp yetiştirdiği için.
Dünyaya, ülkesine, ailesine faydalı evlat sahibi olmak tüm annelerin duası. Umarım ben de sizlere layık bir evlat olurum. Seni hiç üzmem ve daima mutlu haberlerle yanına gelirim. 
Benimle geçirdiğin ilk doğum gününde sana bu kısa mektupla seslenmek istedim. Büyüyüp okula gidince inşallah ben de senin gibi daha nice yazılar yazacağım. 
Teşekkürlerimi sunarak mektubumu bitiriyorum. Seni çok seviyorum.

Biricik kızın,
Yonca 

Mektubu okuyorum ve gözlerim doluyor. Ovuşturmak isterken uyanıyorum. Bir bakıyorum, Yonca beşiğinde mışıl mışıl uyuyor. Uykusundan bana seslendiğini düşünüyor ve kocaman bir gülümsemeyle ben de uykuya dalıyorum. Aldığım en güzel doğum günü hediyesi diye geçiyor aklımdan, rüya olmasının ne önemi var...

Devamını oku...
posted under , , , | 0 Comments
Yorum 5

Bir Lohusanın Güncesi

Biliyorum yazacaklarım anne olmak isteyenleri biraz korkutacak. Unutulmaması gereken bir şey varsa, o da güzel olan şeyler hep zordur. Annelik de aynen böyle bir şey...
Lohusa kelimesi Rumca'dan gelen bir kelime, yeni doğum yapmış kadın demektir. (bakınız: http://www.tdk.gov.tr/ - Güncel Türkçe Sözlük) Lohusalık süreci, annenin zihninin her şeye açık olduğu bir dönem. Bu yüzden lohusaların mezarı 40 gün açık olur derler. Korkutucu biliyorum ama maalesef doğru.
Eski adetlerde evin ortasına lohusa yatağı serilir ve lohusa kadın 40 gün bu yatakta yatarmış. Al basması olmasın diye de kırmızı kurdele takması gerekirmiş. Al basması hurafe olarak görülse de gerçek olduğunu biliyorum. Bu yüzden 40 gün boyunca lohusa kadın yalnız bırakılmıyor.
Hastanede geçirilen sürede hemşire ve doktorların yoğun ilgisi sonrası eve dönme zamanı gelip çatar. Eve gelişe kadar sıkıntı yoktur. Ama eve geldikten sonra bebeğe nasıl bakılacağı ile ilgili endişeler baş gösterir.
Lohusa eve dönüşünde 3 saatte bir beslemek zorunda olduğu bebeği, ev işleri, yemek, eş gibi görevleriyle baş başa kalır. Eğer yardımcı olan birileri varsa, ne ala; yoksa iş başa düşer.
Bebek zaten başlı başına zor bir hadisedir. Sabah akşam bilmeyen bu minik şey her şeye ağlamaktadır. Beslenme, alt değiştirme, uyku... Bunların hepsi başlı başına bir mücadele, bir meydan okumadır.
Sabah bebeğin uyanmasıyla güne başlayan anne, bebek uyuduğu zaman dinlenmek ister. Yalnız ters olan şey, bebek gündüzleri mışıl mışıl (tabii ki en fazla 2-3 saat) uyurken annenin gündüz uyarıcıların çokluğu sebebiyle uyuyamaması. Burada Murphy kuralları devreye girer ve anne tam uykuya dalacakken bebek uyanır. Süt üretimini arttırmaya çalışan anne, yorgunluk sebebiyle başarılı olamaz ve bebek doymaz. Doymayan bebek çığlık çığlığa ağlar, susturmaya çalışmak ise beyhudedir.
Gündüzü gecesi birbirine karışan anne, yemek yemek, ihtiyaçlarını gidermek ve biraz kendine ait zaman bulmak konusunda çok şanssızdır. Artık saati bebek saatidir.
Gündüz daha rahat uyuyan, gürültüde ve seste uyuyakalan bebek geceleri cin gibi olur. Beşiğine koyulduğunda sensör çalışır ve bebek ağlamaya başlar. Kucağa alınınca sakinleşir, beşiğe koyulunca ağlar. Bu anne ve bebekten biri yoruluncaya dek devam eder. Belki burada baba devreye girerse anne biraz yatakta uzanarak dinlenme fırsatı bulabilir. Beşik mücadelesinin galibi genelde bebek olur ve beslenme sürecinin sonunda uykuya dalarak anneye biraz dinlenme saati verir. Yazık ki bu süre çok uzun olmayacaktır. Gaz sorunları baş göstereceğinden bebek en fazla 1 saat sonra ağlayarak uyanır. İlk günlerde bebeğin neden ağladığını keşfetmek çok zordur.
Eve gelen her ziyaretçi bebek uzmanıdır. Bebeğin ağlamasıyla aç olduğunu şıp diye anlayıverirler. Annenin gücü genelde uzmanları susturmaya yetmez ve yenilgiyi kabullenerek bebeği besler. Biberon sever bebek annesinden çok plastik veya kauçuk uçlu yapay emzikleri, neye benzediği anlaşılmayan mamaları tercih eder. İşte bu nokta annenin kendisini yetersiz hissettiği, bebeğine iyi bir anne olmadığı konusunda kendine kızdığı yerdir. Oysa ki bu çok yersiz bir kaygıdır.
Lohusa kadın 40 günden geri sayıp, günleri çarpı koyarak işaretleyerek günlerini geçirdiği için anın tadını çıkaramaz. Ama zaten tadı çıkacak fazla bir şey de yoktur.
Keskin bıçakla ayrılmış gibi 40 gün bittiğinde sorunlar büyük ölçüde biter. Artık anne bebeğin yemek, uyku düzenine alışmıştır. Dünyadaki varlığını kabullenen minik ise artık daha az ağlamaktadır.
Mutlu günler çok yakındadır, yalnız biraz daha kulaç atmak, biraz daha koşmak gerekiyordur...
Devamını oku...
Yorum 7

Madrid, bir İspanya klasiği

İspanya'nın başkenti Madrid şüphesiz ülkenin en popüler destinasyonu değil. Barcelona gibi bir alternatif varken, ülkenin ortasında bulunan, denize uzak bir şehri gezmeyi genelde tercih etmiyor  gezginler.
Ben de aynı mantıktayım derken, yolum iş için yapılacak bir uluslararası toplantı dolayısıyla Madrid'e düştü. Minik kızım Yonca'ya 5 aylık hamileydim gittiğimde.
Toplantı sonrası ve öncesinde birkaç gün şehri gezecek şekilde ayarlama yapmıştım ki, şehri gezmenin tam hakkını verebileyim.


Madrid'e İstanbul'dan THY ile direkt uçuşla ulaştım. İngilizce konusunda çok zayıf olan İspanyol şoförlerine oteli tarif edip otele kendimi ve bavullarımı attıktan sonra sıra şehri keşfe geldi.
Şehrin merkezindeki Gran Via bulvarı üzerinde bulunan otelimden şehir merkezine inmek çok kısa sürdü. Madrid gördüğüm diğer Avrupa şehirlerinden çok farklı değil. İnsanlar güler yüzlü, her gittiğim yerde "Hola" yani Merhaba kelimesiyle karşılandım.

Otelden mağazaları geçip ulaştığım yer Puerto del Sol, yani Güneş kapısı. Çok da doğru bir ad vermişler buraya. Güneşin gün boyunca üstünde olduğu, şehrin tam ortası bir yer burası. Her daim hareketli, insanların oradan oraya koşturduğu, minik güzel kafelerin ara sokaklarda saklandığı bir yer.
Berlin gibi Madrid'in simgesi de ayı, yalnız bu sefer ayıya bir çilek ağacı eşlik ediyor. Zamanında Madrid'in etrafında bolca bulunan çilek ağacı ve ayı şehirleşmeyle birlikte şehrin simgesi haline gelmiş. Puerto del Sol'un bitiminde sevimli ayıcık ve ağacın yanında fotoğraf çektirirseniz Madrid'e geldiğinizi ispat edebilirsiniz böylece.

Madrid tarih bakımından çok zengin bir şehir. Plaza Mayor mutlaka şehre gidildiğinde uğranması gereken bir uğrak yeri. Etrafı binalarla çevrili "Büyük Meydan", günün her saatinde yoğun, belli saatlerde aktiviteler var. Şehre açılan sokaklarında ise sokak performansçılarına bolca rastlanıyor. Yurt dışına gittiğimde çok sevdiğim bir şey sokak performansçılarını izlemek. Kendini altın rengine boyayıp sabit duran insanlar, değişik maskeler takarak kılıktan kılığa giren insanlar. Bir tanesi var ki, Madrid'de görüp  unutamadığım, belki de hamile olmamdan kaynaklanan algıda seçicilik ile bebek kılığına giren ve ağlayan bebek sesi çıkaran sokak performansçısı. Ailelerin ve küçük çocukların özellikle ilgisini çeken bu kişi bir pusetin içinden kafasını bebek kostümüne yerleştirmiş ve bebekçe popüler şarkıları seslendiriyor, bahşiş verilmezse de elinden oyuncağı alınan bir bebek gibi ağlıyor.


Amatör olarak çektiğim videosunu aşağıdaki bağlantıdan izleyebilirsiniz:
Plaza Mayor kesinlikle görkemli. Çıkışlarından bir tanesinde Paella (bir çeşit İspanyol pilavı) restaurantlarına ve gördüğüm en sevimli şekerleme dükkanına açılıyor. Plaza Mayor sonrası sokaklarda yürürken kendimi Puerto del Sol'de buluyorum. Adının anlamı şimdi daha da güzelleşti benim için.

Madrid deyince futbolu es geçemeyeceğim. İspanyolların ve tüm dünya futbolseverlerinin "El Clásico" olarak nitelendirdiği Real Madrid - Barcelona maçlarının gerçekleştiği "Santiago Bernabeu" Stadyumu da bu şehirde ve turistlerin uğrak yeri. Stadyumun büyüklüğü bile futbolun orada neden bu kadar başarılı olduğunu gösteriyor.

Madrid'de es geçemeyeceğim başka bir şey ise Cervantes ve Don Kişot. Dünyaca ünlü yazar ve kitap kahramanlarının heykelleri de şehirdeki bir parkın tam ortasında ve turistlerin akınına uğruyor. Fotoğraf çektirmek için sıraya giriliyor. Fotoğrafa bakıp aldanmayın, aslında heykellere ulaşabilmek için merdiven tırmanıp yükseğe çıktım ve Sancho Panza'nın altından süründüm.



Barcelona gibi bir rakibi olmasına rağmen, başkent Madrid kesinlikle görülmeyi hak ediyor...
Devamını oku...
Yorum 0

Saç dökülmem de olmasaydı...

Bir zamanların ünlü reklamını hatırlar gibiyim: "Neşe'nin kepek sorunu var". Bunu "Melisa'nın saç dökülmesi sorunu var" olarak değiştirmek istiyorum.
Hormon değişimimin tavan yaptığı doğum sonrası günlerde başlayan ve son gaz devam eden saç dökülmesi problemi yaşıyorum.
İnsanoğlu nankör yaratık, hava soğuk olsa şikayet eder, sıcak olsa şikayet eder. Saçları kıvırcık olan düz ister, düz olan kıvırcığa özenir. Ben de doğum öncesi kabaran saçlarıma gıcık olup dururdum, herkes ne güzel banyodan çıkıp hiçbirşey yapmadan dışarı çıkar, ben ise köpük, sprey benzeri bir saç ürünü kullanmadan halkın arasına karışamazdım.
Hamilelik haberimi aldıktan sonra hiç kestirmediğim saçlarım belime kadar cılızlaşarak uzamışken doğum sonrası hastanenin moral desteği olan fönümü çektirdim. Bakımlı bir şekilde hastaneden ayırılırken saçlarımla hala barışıktım.
Eve dönüp de saçlarım suya değdikten sonra acı gerçekle yüzleştim. Saçlarım dökülüyor, hatta dökülmekle kalmıyor, birbirleriyle sözleşmişcesine toplu olarak vücudumu terk ediyorlardı. Lohusa ruh haliyle iyice sinir bozucu hale gelen saç dökülmeleri daha da fena görünüyordu.
Lohusalık günlerimin neyse ki geçmesiyle beraber gülücüklerime kavuşan ben hala banyoda ve elimi saçlarıma attığımda kara kara düşünür oldum. Bu kadar saç neden beni bırakıp gidiyordu, yıllar boyu şikayetimin acısı artık çıkıyordu galiba...
Doktorumun kontroller sırasında çok normal, devam eder, bir sene sonra geçer demesi biraz olsun içimi rahatlatsa da Melisa'nın saç dökülmesi problemi ne yazık ki devam ediyor, ama bu durum beni ne yazık ki Neşe gibi reklam yıldızı yapmaktansa mağdur yapıyor.
Fikrimi hala değiştirmedim: Kızım için her şeye değer...
Devamını oku...
Yorum 1

Ah şu Hamilelik Nezlesi!

Gülü seven dikenine katlanıyor. Hamile olup anne olmak kolay değil haliyle. Zor olduğu ölçüde keyifli bir yolculuk bu.
Hamilelik dönemi rahat geçmiş biri olmama rağmen ben de hamilelik yan etkilerinden nasibimi aldım.
İlk 3 ayda yoğun seyreden, sonrasında azalan burun kanamaları. Bu dönemde neredeyse her gün burnum kanıyordu. 3 aydan sonra biraz daha azalan burun kanamalarım hala ara ara devam ediyor.
Vücudumdaki tüm yararlı şeylerin o minik fetüs kızımı beslemeye yönelmesiyle kramplarla tanıştım. Gecenin tam ortasında özellikle bacağıma giren kramplarda çığlık çığlığa uyanıyor, geçmeden uykuya dalamıyordum. İnternette ve kitaplarda okuduğuma göre bu çok normaldi ve bu dönemde magnezyum desteği almak gerekiyordu. Sanıyorum 5. ay kontrolüydü, doktoruma danıştım ve o da bana 1 hafta boyunca magnezyum tabletlerini çiğneyebileceğimi, geçmezse başka bir çare bulacağını söyledi. Bu dönemde magnezyum tabletlerinin yanında muz yemeye başladım. Sabah akşam birer adet aç veya tok karnına ilaç niyetine muz yedim. Sonuç gayet olumluydu, zira eskisi gibi kramplarım kalmamıştı, aynı zamanda muz yemek beni dirençli yapıyordu.
Bu yan etkilerin yanında bir tanesi var ki, hemen hemen hiçbir hamilenin başına gelmemiş (en azından benim çevremde hamilelerin hiçbiri) bir yan etki; hamilelik nezlesi. Hamilelik nezlesi ne mi?
Ben de başıma gelmeden önce bihaberdim böyle bir rahatsızlığın varlığından. 4.aydan itibaren kulaklarım ve burnum tıkanmaya başladı ve kontrollerimde sorduğum zaman doktorum bunun çok normal olduğunu, bebek için vücudumun daha fazla oksijen pompalamaya çalışırken bu sorunların ortaya çıkabileceğini söyledi.
Kendimi nadiren normal olarak saydığım için bu yan etkiye çok şaşırdığımı söyleyemem. Yalnız zor olan kısım her telefonda konuştuğum kişinin beni grip veya nezle sanıp geçmiş olsun dileklerini iletmesi ve  benim de konuyu kısaca açıklamam olmuştu.
Doğuma kadar bu şekilde tıkanmış kanallarla yaşayarak hamileliğim geçti. Doğum için hastaneye yattığım gün mucizevi bir şekild hamilelik nezlemin geçtiğini fark ettim. Sanırım doğum kelimesi bile nezleyi korkutmaya yetmişti. Bu sefer beni gerçek grip yakaladı tabii. En azından kulaklarım açık diye çok mutluydum.
Hastane dönüşü her şey normal gibi gözüküyordu, ta ki 5 gün sonra tekrar kulaklarım tıkanana kadar. Kabus geri dönmüştü. Yine yeni yeniden hamilelik nezlesine geri döndüm ve hala aralarda tıkanmış vaziyette dolaşıyorum. Kulaklarım açıldığı zamanlarda duyabildiğimi hissediyor ve mutlu oluyorum. Kulak burun boğaz doktoruna sorduğumda bana bu yan etkinin 2 seneye kadar sürebileceğini söylediğinde aklımdan şu geçti: "Kızım için her şeye değer"...

Devamını oku...
Yorum 0

Alexa


30 Mayıs - 25 Temmuz tarihleri arasındaki Alexa sıralamamız
56 Günde  24.286.557 geriledi.
Blogumuzu takip eden herkese teşekkürler.



Devamını oku...
posted under | 0 Comments
Yorum 8

Eyvah Düşüyor(d)um!

Yonca'nın annesi sıfatıyla katıldığım ilk yarışma programı olma ünvanı "Eyvah Düşüyorum" bu akşam Startv'de yayınlanıyor ve ben bu programda yer alıyorum.
Hobilerimden biri olan bilgi yarışmalarına katılmak Yonca'nın hayatımıza katılmasıyla farklı bir anlam kazandı benim için. Artık kızımın adının anlamını gösterebileceğim bir alan daha oldu böylece...
Ben yarışmada çok eğlendim, yeni arkadaşlıklar edindim. Eser Yenenler'le tanıştım. Güleryüzlü Endemol ekibiyle tanışmış oldum.
Yarışma sırasında bilgimi sınadım, yeni şeyler öğrendim.
Şimdi zevkle izleme sırası geldi. Geç saatte yayınlansa da izlemenizi tavsiye ederim, eğlendirirken öğreten program çünkü bu :)


Yonca'nın annesinin katıldığı "Eyvah Düşüyorum" yarışmasının
görüntülerini  aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz...


Devamını oku...
Yorum 0

Avrupa vizyonuna sahip olmak ya da "Eurovision"


Yonca'nın güncesine ekleyeceğim bir olay daha dün gerçekleşti. Çoğu Avrupa ülkesinin ciddiye almadığı, bazıları içinse prestij ifade eden yarışma 26.05.2012 akşamı kardeş ülke Azerbaycan'ın Bakü şehrinde gerçekleşti. 2003'te Sertab'ın ülkemize birincilik getirmesiyle ülkemiz için seyir değiştiren yarışmaya bu sene de çok iddialı bir isim "Can Bonomo" katıldı. Ne var ki, bu sene bizim senemiz değildi, tıpkı 2 sene önce Almanya'nın şarkısının yarışmaya damgasını vurması gibi bu sene de İsveçli Loreen Euphoria adlı şarkısıyla geceye damgasını vurdu ve çoğu ülkeden tam puan alarak rekora imza attı. 372 puanla birinci olan şarkıyı izlemek isterseniz:


Can'ımız Bonomo çekilen klibinden biraz daha farklı bir performansla sahneye çıktı. Sahnesi çok neşeli, dansları güzeldi. Fakat biraz daha renkli olsa mıydı acaba diye düşünmeden edemedim. Bu belki birkaç bayan dansçı, belki de renkli kostümler olabilirdi. Daha yüksekte olmasını diliyordum fakat ülkelerden gelen toplam 112 puanla 7. oldu. Çok neşeli bir şarkıydı Love me back, aslında 3 tarafı denizlerle çevrili olan ülkemize uygun yazılabilecek güzel bir şarkıydı. Yine de tebrik ediyorum Can Bonomo'yu. Bayanların şansları daha yüksek Eurovision'da, belki seneye bunu dikkate alırlar...

Devamını oku...
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

Kayıt olmak için E-Posta adresinizi giriniz:

Son Yorumlar

Popüler Yayınlar

Fotoğrafım
Apple of her mum and dad's eye, Yonca came to the world after having 41 weeks and 1 day womb journey and made her beloved ones happy. She was very active inside, so she continues this habit by clapping her hands so many times. Anne ve babasının göz bebeği, şans meleği 41 hafta ve 1 günlük anne rahmi serüveninden sonra dünyaya gelerek sevenlerini sevindirmiştir. İçerideyken kıpır kıpır olan Yonca, dışarıda da bu kıpırtıları bol bol el çırparak göstermektedir.

İzleyiciler