Yorum 2

Sivrisinekler! Uzak durun benden...


Sivrisineklerin en çok sevdiği şey bebek ve çocukları ısırmak olsa gerek! O minik bedenlerde oluşan ısırık yaralarını gördükçe anne ve babalar sivrisineklere söylenmekten kendini alamaz. İşte bu duruma mahal vermemek adına Chicco'nun Sinek Kovucusu'nu devreye sokmamız gerekiyor. Ben denedim, kesinlikle işe yarıyor. Tıpkı piste konmak isteyen uçaklar gibi sivrisinekler yanaşırken birden rahatsız olup tekrar havalanıyorlar. Tatile çıkanlar veya sivrisinek mağduru olanlara duyurulur...


Satın almak isteyenler için kısayolumuz:


Devamını oku...
Yorum 0

Komşu Blog'um

Blog yazılarımla ilgili işbirliği yapma zamanı geldi.
Kendisini sosyal medya aracılığıyla tanıdım, sitesini beğendim ve şimdi de blog yazarı olmaya hazırlanıyorum. Bebekchik Bebe'den bahsediyorum.

Bir kadın girişimi olması bakımından ayrıca destekliyorum. Bundan sonra yazılarımın bir kısmı Bebekchik'in blog sayfasında da yayınlanacak.
Takipte kalmanız dileğiyle...
Devamını oku...
Yorum 0

Yonca'dan Annesine Mektup

Canım annem,
Ne kadar şaşırdığını biliyorum, ama ben bir zamane çocuğuyum. İşte bu küçücük halimle sana mektup yazıyorum. İnternetin, teknolojinin, sosyal medyanın olduğu bir ortamda dünyaya geldim. Senin bana blog yazman da bunun göstergesi değil mi?
Sana bu mektubumu teknolojinin nimetlerini kullanarak yazıyorum. Artık kalemin eskisi kadar popüler olmadığı, üretimden çok tüketimin desteklendiği bir zamanda yazıyorum. İşte bu yüzden senin bana böyle bir hediye vermen beni çok sevindiriyor.
Benimle yaşadığın her günün özel olduğunu söylüyorsun ya, ben de senin gibi bir annem olduğu için çok şanslı  hissediyorum kendimi. Her annenin çocuğuna sevgisi tarif edilemez, senin de sevgin ölçülmez boyutta.

Beni dünyaya getirdiğin için sana çok teşekkür ediyorum. Biliyorum, çok güzel bir zamanda dünyaya gelmedim, ama zaten büyükler hep öyle söylüyor. Bizim zamanımız daha iyiydi, her şey gittikçe kötüye gidiyor diyorlar. Ben onlara inanmıyorum. Benim zamanım da iyi olacak, hatta daha iyi bile olacak. Bunun için ailemin  verdiği eğitim ve kişisel çabam yeterli olacak.
Küçük olduğumu, hiçbir şey algılamadığımı düşünenler yanılacaktır. Aksine ben her şeyi anlıyorum. Konuşulan cümleler tam olarak anlamlı olmasa da, etrafımdakilerin mimik ve jestlerinden ruh hallerini fark ediyor ve ona göre tepki geliştiriyorum. İleride konuştuğum zaman bunu daha iyi anlayacaksınız.
Sana bu mektubu asıl yazma sebebinden uzaklaştığımı fark ettim... Bugün senin doğum günün. Senin için çok özel bir gün, çünkü tıpkı senin beni dünyaya getirdiğin gibi anneannem de seni bugün dünyaya getirdi. Anneanneme ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Hem seni doğurma kararını aldığı, hem de seni büyütüp yetiştirdiği için.
Dünyaya, ülkesine, ailesine faydalı evlat sahibi olmak tüm annelerin duası. Umarım ben de sizlere layık bir evlat olurum. Seni hiç üzmem ve daima mutlu haberlerle yanına gelirim. 
Benimle geçirdiğin ilk doğum gününde sana bu kısa mektupla seslenmek istedim. Büyüyüp okula gidince inşallah ben de senin gibi daha nice yazılar yazacağım. 
Teşekkürlerimi sunarak mektubumu bitiriyorum. Seni çok seviyorum.

Biricik kızın,
Yonca 

Mektubu okuyorum ve gözlerim doluyor. Ovuşturmak isterken uyanıyorum. Bir bakıyorum, Yonca beşiğinde mışıl mışıl uyuyor. Uykusundan bana seslendiğini düşünüyor ve kocaman bir gülümsemeyle ben de uykuya dalıyorum. Aldığım en güzel doğum günü hediyesi diye geçiyor aklımdan, rüya olmasının ne önemi var...

Devamını oku...
posted under , , , | 0 Comments
Yorum 5

Bir Lohusanın Güncesi

Biliyorum yazacaklarım anne olmak isteyenleri biraz korkutacak. Unutulmaması gereken bir şey varsa, o da güzel olan şeyler hep zordur. Annelik de aynen böyle bir şey...
Lohusa kelimesi Rumca'dan gelen bir kelime, yeni doğum yapmış kadın demektir. (bakınız: http://www.tdk.gov.tr/ - Güncel Türkçe Sözlük) Lohusalık süreci, annenin zihninin her şeye açık olduğu bir dönem. Bu yüzden lohusaların mezarı 40 gün açık olur derler. Korkutucu biliyorum ama maalesef doğru.
Eski adetlerde evin ortasına lohusa yatağı serilir ve lohusa kadın 40 gün bu yatakta yatarmış. Al basması olmasın diye de kırmızı kurdele takması gerekirmiş. Al basması hurafe olarak görülse de gerçek olduğunu biliyorum. Bu yüzden 40 gün boyunca lohusa kadın yalnız bırakılmıyor.
Hastanede geçirilen sürede hemşire ve doktorların yoğun ilgisi sonrası eve dönme zamanı gelip çatar. Eve gelişe kadar sıkıntı yoktur. Ama eve geldikten sonra bebeğe nasıl bakılacağı ile ilgili endişeler baş gösterir.
Lohusa eve dönüşünde 3 saatte bir beslemek zorunda olduğu bebeği, ev işleri, yemek, eş gibi görevleriyle baş başa kalır. Eğer yardımcı olan birileri varsa, ne ala; yoksa iş başa düşer.
Bebek zaten başlı başına zor bir hadisedir. Sabah akşam bilmeyen bu minik şey her şeye ağlamaktadır. Beslenme, alt değiştirme, uyku... Bunların hepsi başlı başına bir mücadele, bir meydan okumadır.
Sabah bebeğin uyanmasıyla güne başlayan anne, bebek uyuduğu zaman dinlenmek ister. Yalnız ters olan şey, bebek gündüzleri mışıl mışıl (tabii ki en fazla 2-3 saat) uyurken annenin gündüz uyarıcıların çokluğu sebebiyle uyuyamaması. Burada Murphy kuralları devreye girer ve anne tam uykuya dalacakken bebek uyanır. Süt üretimini arttırmaya çalışan anne, yorgunluk sebebiyle başarılı olamaz ve bebek doymaz. Doymayan bebek çığlık çığlığa ağlar, susturmaya çalışmak ise beyhudedir.
Gündüzü gecesi birbirine karışan anne, yemek yemek, ihtiyaçlarını gidermek ve biraz kendine ait zaman bulmak konusunda çok şanssızdır. Artık saati bebek saatidir.
Gündüz daha rahat uyuyan, gürültüde ve seste uyuyakalan bebek geceleri cin gibi olur. Beşiğine koyulduğunda sensör çalışır ve bebek ağlamaya başlar. Kucağa alınınca sakinleşir, beşiğe koyulunca ağlar. Bu anne ve bebekten biri yoruluncaya dek devam eder. Belki burada baba devreye girerse anne biraz yatakta uzanarak dinlenme fırsatı bulabilir. Beşik mücadelesinin galibi genelde bebek olur ve beslenme sürecinin sonunda uykuya dalarak anneye biraz dinlenme saati verir. Yazık ki bu süre çok uzun olmayacaktır. Gaz sorunları baş göstereceğinden bebek en fazla 1 saat sonra ağlayarak uyanır. İlk günlerde bebeğin neden ağladığını keşfetmek çok zordur.
Eve gelen her ziyaretçi bebek uzmanıdır. Bebeğin ağlamasıyla aç olduğunu şıp diye anlayıverirler. Annenin gücü genelde uzmanları susturmaya yetmez ve yenilgiyi kabullenerek bebeği besler. Biberon sever bebek annesinden çok plastik veya kauçuk uçlu yapay emzikleri, neye benzediği anlaşılmayan mamaları tercih eder. İşte bu nokta annenin kendisini yetersiz hissettiği, bebeğine iyi bir anne olmadığı konusunda kendine kızdığı yerdir. Oysa ki bu çok yersiz bir kaygıdır.
Lohusa kadın 40 günden geri sayıp, günleri çarpı koyarak işaretleyerek günlerini geçirdiği için anın tadını çıkaramaz. Ama zaten tadı çıkacak fazla bir şey de yoktur.
Keskin bıçakla ayrılmış gibi 40 gün bittiğinde sorunlar büyük ölçüde biter. Artık anne bebeğin yemek, uyku düzenine alışmıştır. Dünyadaki varlığını kabullenen minik ise artık daha az ağlamaktadır.
Mutlu günler çok yakındadır, yalnız biraz daha kulaç atmak, biraz daha koşmak gerekiyordur...
Devamını oku...
Yorum 7

Madrid, bir İspanya klasiği

İspanya'nın başkenti Madrid şüphesiz ülkenin en popüler destinasyonu değil. Barcelona gibi bir alternatif varken, ülkenin ortasında bulunan, denize uzak bir şehri gezmeyi genelde tercih etmiyor  gezginler.
Ben de aynı mantıktayım derken, yolum iş için yapılacak bir uluslararası toplantı dolayısıyla Madrid'e düştü. Minik kızım Yonca'ya 5 aylık hamileydim gittiğimde.
Toplantı sonrası ve öncesinde birkaç gün şehri gezecek şekilde ayarlama yapmıştım ki, şehri gezmenin tam hakkını verebileyim.


Madrid'e İstanbul'dan THY ile direkt uçuşla ulaştım. İngilizce konusunda çok zayıf olan İspanyol şoförlerine oteli tarif edip otele kendimi ve bavullarımı attıktan sonra sıra şehri keşfe geldi.
Şehrin merkezindeki Gran Via bulvarı üzerinde bulunan otelimden şehir merkezine inmek çok kısa sürdü. Madrid gördüğüm diğer Avrupa şehirlerinden çok farklı değil. İnsanlar güler yüzlü, her gittiğim yerde "Hola" yani Merhaba kelimesiyle karşılandım.

Otelden mağazaları geçip ulaştığım yer Puerto del Sol, yani Güneş kapısı. Çok da doğru bir ad vermişler buraya. Güneşin gün boyunca üstünde olduğu, şehrin tam ortası bir yer burası. Her daim hareketli, insanların oradan oraya koşturduğu, minik güzel kafelerin ara sokaklarda saklandığı bir yer.
Berlin gibi Madrid'in simgesi de ayı, yalnız bu sefer ayıya bir çilek ağacı eşlik ediyor. Zamanında Madrid'in etrafında bolca bulunan çilek ağacı ve ayı şehirleşmeyle birlikte şehrin simgesi haline gelmiş. Puerto del Sol'un bitiminde sevimli ayıcık ve ağacın yanında fotoğraf çektirirseniz Madrid'e geldiğinizi ispat edebilirsiniz böylece.

Madrid tarih bakımından çok zengin bir şehir. Plaza Mayor mutlaka şehre gidildiğinde uğranması gereken bir uğrak yeri. Etrafı binalarla çevrili "Büyük Meydan", günün her saatinde yoğun, belli saatlerde aktiviteler var. Şehre açılan sokaklarında ise sokak performansçılarına bolca rastlanıyor. Yurt dışına gittiğimde çok sevdiğim bir şey sokak performansçılarını izlemek. Kendini altın rengine boyayıp sabit duran insanlar, değişik maskeler takarak kılıktan kılığa giren insanlar. Bir tanesi var ki, Madrid'de görüp  unutamadığım, belki de hamile olmamdan kaynaklanan algıda seçicilik ile bebek kılığına giren ve ağlayan bebek sesi çıkaran sokak performansçısı. Ailelerin ve küçük çocukların özellikle ilgisini çeken bu kişi bir pusetin içinden kafasını bebek kostümüne yerleştirmiş ve bebekçe popüler şarkıları seslendiriyor, bahşiş verilmezse de elinden oyuncağı alınan bir bebek gibi ağlıyor.


Amatör olarak çektiğim videosunu aşağıdaki bağlantıdan izleyebilirsiniz:
Plaza Mayor kesinlikle görkemli. Çıkışlarından bir tanesinde Paella (bir çeşit İspanyol pilavı) restaurantlarına ve gördüğüm en sevimli şekerleme dükkanına açılıyor. Plaza Mayor sonrası sokaklarda yürürken kendimi Puerto del Sol'de buluyorum. Adının anlamı şimdi daha da güzelleşti benim için.

Madrid deyince futbolu es geçemeyeceğim. İspanyolların ve tüm dünya futbolseverlerinin "El Clásico" olarak nitelendirdiği Real Madrid - Barcelona maçlarının gerçekleştiği "Santiago Bernabeu" Stadyumu da bu şehirde ve turistlerin uğrak yeri. Stadyumun büyüklüğü bile futbolun orada neden bu kadar başarılı olduğunu gösteriyor.

Madrid'de es geçemeyeceğim başka bir şey ise Cervantes ve Don Kişot. Dünyaca ünlü yazar ve kitap kahramanlarının heykelleri de şehirdeki bir parkın tam ortasında ve turistlerin akınına uğruyor. Fotoğraf çektirmek için sıraya giriliyor. Fotoğrafa bakıp aldanmayın, aslında heykellere ulaşabilmek için merdiven tırmanıp yükseğe çıktım ve Sancho Panza'nın altından süründüm.



Barcelona gibi bir rakibi olmasına rağmen, başkent Madrid kesinlikle görülmeyi hak ediyor...
Devamını oku...
Yorum 0

Saç dökülmem de olmasaydı...

Bir zamanların ünlü reklamını hatırlar gibiyim: "Neşe'nin kepek sorunu var". Bunu "Melisa'nın saç dökülmesi sorunu var" olarak değiştirmek istiyorum.
Hormon değişimimin tavan yaptığı doğum sonrası günlerde başlayan ve son gaz devam eden saç dökülmesi problemi yaşıyorum.
İnsanoğlu nankör yaratık, hava soğuk olsa şikayet eder, sıcak olsa şikayet eder. Saçları kıvırcık olan düz ister, düz olan kıvırcığa özenir. Ben de doğum öncesi kabaran saçlarıma gıcık olup dururdum, herkes ne güzel banyodan çıkıp hiçbirşey yapmadan dışarı çıkar, ben ise köpük, sprey benzeri bir saç ürünü kullanmadan halkın arasına karışamazdım.
Hamilelik haberimi aldıktan sonra hiç kestirmediğim saçlarım belime kadar cılızlaşarak uzamışken doğum sonrası hastanenin moral desteği olan fönümü çektirdim. Bakımlı bir şekilde hastaneden ayırılırken saçlarımla hala barışıktım.
Eve dönüp de saçlarım suya değdikten sonra acı gerçekle yüzleştim. Saçlarım dökülüyor, hatta dökülmekle kalmıyor, birbirleriyle sözleşmişcesine toplu olarak vücudumu terk ediyorlardı. Lohusa ruh haliyle iyice sinir bozucu hale gelen saç dökülmeleri daha da fena görünüyordu.
Lohusalık günlerimin neyse ki geçmesiyle beraber gülücüklerime kavuşan ben hala banyoda ve elimi saçlarıma attığımda kara kara düşünür oldum. Bu kadar saç neden beni bırakıp gidiyordu, yıllar boyu şikayetimin acısı artık çıkıyordu galiba...
Doktorumun kontroller sırasında çok normal, devam eder, bir sene sonra geçer demesi biraz olsun içimi rahatlatsa da Melisa'nın saç dökülmesi problemi ne yazık ki devam ediyor, ama bu durum beni ne yazık ki Neşe gibi reklam yıldızı yapmaktansa mağdur yapıyor.
Fikrimi hala değiştirmedim: Kızım için her şeye değer...
Devamını oku...
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

Kayıt olmak için E-Posta adresinizi giriniz:

Son Yorumlar

Popüler Yayınlar

Fotoğrafım
Apple of her mum and dad's eye, Yonca came to the world after having 41 weeks and 1 day womb journey and made her beloved ones happy. She was very active inside, so she continues this habit by clapping her hands so many times. Anne ve babasının göz bebeği, şans meleği 41 hafta ve 1 günlük anne rahmi serüveninden sonra dünyaya gelerek sevenlerini sevindirmiştir. İçerideyken kıpır kıpır olan Yonca, dışarıda da bu kıpırtıları bol bol el çırparak göstermektedir.

İzleyiciler