Yorum
0
Lezzetli Parmakların Öyküsü
Minik Yonca'nın parmak emme serüveni 3.5 aylıkken başlamıştı. Annesi ona uyku eğitimi verme niyetiyle Tracy Hogg'un yatır-kaldır metodunu uygularken Yonca sakinleşmek ve uykuya dalmak için parmaklarını keşfetmişti. Öncelikle sadece uykuya geçmek için kullanılan başparmak, daha sonraları ağladığında sakinleşmek ve çizgi film izlediğinde odaklanmak için kullanılmıştı.
Gel zaman git zaman, Yonca bu alışkanlıktan vazgeçmedi ve bazen de şiddetlenerek devam etti. Annesi bu sorun için bir zaman profesyonel yardım bile aldı. Yardımda başvurulan bir yöntem de Yonca'nın bu sorunu için annesinin kısa bir öykü yazıp onu okuması ve bu soruna bir çözüm bularak öyküsünü sonlandırmasıydı.
Kendi ayını kendin tasarla konseptiyle hazırlanan bir mağazada beğendiği ayıyı onunla birlikte almak çözüm olarak öyküde yazıldı ve bunun üzerine ayıcıkla macera başladı. Ayıcığa sarılarak uyusa da onun için parmakları daha çekiciydi ve istese bile parmak emmeyi başaramıyordu.
Yaşının büyümesiyle birlikte çevrenin de verdiği tepkiler "Ay ne tatlı, parmağını mı emiyor?" dan "Ama kocaman kız olmuşsun, hala parmak mı emiyorsun sen?"e gelmişken hepimiz aynı fikirdeydik.
Parmak emmeyi bırakmalıydı ama nasıl? Doktorumuz parmaklarını emerse ileride diş teli takması gerekeceğini ilettiğinde Yonca 6 yaşına basmak üzereydi. Bunun üzerine yumuşak bir oyuncak bulduk ve parmak emmek istediğinde onu sıkmasını sağladık. Bu da geçici bir çözüm olarak rafa kalkmıştı, tıpkı ayımız Pinkie gibi...
Ne yaparsa yapsın, ne kadar isterse istesin maalesef parmak emmeyi bırakamıyordu. Artık durumu gidişatına bırakmaya karar verdiğim noktada okuduğumuz bir kitaptaki soru onun fikrini değiştirdi.
Kitabımızın adı "Bil Bakalım Neden?". İnsanlarla, hayvanlarla, eski zamanla ilgili birçok sorunun yanıtının olduğu bir kitap bu. Benim de çok ilgimi çeken bilgilendirici bir kitap olmasından dolayı sık sık okuruz.
Bu kitabın bir sayfasında "Neden parmak emmeyi bırakmalıyız?" diye bir soru var. Bunun karşılığında da dişlerimizin ve damağımızın yapısının değişeceği ve dışa dönük çirkin dişlerimizin olacağı yazıyor. Bunu okuduktan sonra konuyu desteklemek amaçlı olarak Google'da arattığım parmak emenlerin dişi başlıklarıyla birçok diş yapısını gösterdim. Sanırım bu Yonca'nın ilgisini ve dikkatini çekti. Bundan bir hafta önce Charlie'nin Çikolata Fabrikası adlı filmi izlemiştik. Tim Burton'ın yönetmenliğini yaptığı filmde çocukların zaafları karşısında yüzyüze kaldıkları durumlar gösteriliyordu. Burada yer alan diş tellerine çene aparatı takan çocuk da Yonca'nın bu parmak emme macerasının sona yaklaşmasına yardımcı oldu.
Kitabı okuyup görsellere baktıktan sonra "Ben artık parmağımı emmeyeceğim anne!" diye kararını verdi. Bundan sonra ben bir kez daha onu uyarmadım ve parmaklarını emmeyi tamamen bırakmış oldu.
Her şeyin bir zamanı olduğunu anlamama yarayan bir olay daha oldu böylece hayatta. Biz bazen ne kadar istesek ve uğraşsak da bazı şeyler olması gereken zamanda gerçekleşiyor.
Yaşının büyümesiyle birlikte çevrenin de verdiği tepkiler "Ay ne tatlı, parmağını mı emiyor?" dan "Ama kocaman kız olmuşsun, hala parmak mı emiyorsun sen?"e gelmişken hepimiz aynı fikirdeydik.
Parmak emmeyi bırakmalıydı ama nasıl? Doktorumuz parmaklarını emerse ileride diş teli takması gerekeceğini ilettiğinde Yonca 6 yaşına basmak üzereydi. Bunun üzerine yumuşak bir oyuncak bulduk ve parmak emmek istediğinde onu sıkmasını sağladık. Bu da geçici bir çözüm olarak rafa kalkmıştı, tıpkı ayımız Pinkie gibi...
Ne yaparsa yapsın, ne kadar isterse istesin maalesef parmak emmeyi bırakamıyordu. Artık durumu gidişatına bırakmaya karar verdiğim noktada okuduğumuz bir kitaptaki soru onun fikrini değiştirdi.
Kitabımızın adı "Bil Bakalım Neden?". İnsanlarla, hayvanlarla, eski zamanla ilgili birçok sorunun yanıtının olduğu bir kitap bu. Benim de çok ilgimi çeken bilgilendirici bir kitap olmasından dolayı sık sık okuruz.
Bu kitabın bir sayfasında "Neden parmak emmeyi bırakmalıyız?" diye bir soru var. Bunun karşılığında da dişlerimizin ve damağımızın yapısının değişeceği ve dışa dönük çirkin dişlerimizin olacağı yazıyor. Bunu okuduktan sonra konuyu desteklemek amaçlı olarak Google'da arattığım parmak emenlerin dişi başlıklarıyla birçok diş yapısını gösterdim. Sanırım bu Yonca'nın ilgisini ve dikkatini çekti. Bundan bir hafta önce Charlie'nin Çikolata Fabrikası adlı filmi izlemiştik. Tim Burton'ın yönetmenliğini yaptığı filmde çocukların zaafları karşısında yüzyüze kaldıkları durumlar gösteriliyordu. Burada yer alan diş tellerine çene aparatı takan çocuk da Yonca'nın bu parmak emme macerasının sona yaklaşmasına yardımcı oldu.
Kitabı okuyup görsellere baktıktan sonra "Ben artık parmağımı emmeyeceğim anne!" diye kararını verdi. Bundan sonra ben bir kez daha onu uyarmadım ve parmaklarını emmeyi tamamen bırakmış oldu.
Her şeyin bir zamanı olduğunu anlamama yarayan bir olay daha oldu böylece hayatta. Biz bazen ne kadar istesek ve uğraşsak da bazı şeyler olması gereken zamanda gerçekleşiyor.
posted under
bil bakalim neden,
Kitap,
kitap okumanin onemi,
parmak emme aliskanligi,
Yonca Büyüyor,
Yonca Demirel
|
0 Comments
Yorum
0
Adam Olacak Çocuk
Bu bloğa yazmaya ilk başladığımda aslında arkadaşlarımın blogları benim için ilham verici olmuştu, bir de bunun üstüne internette araştırma yaptığım herşeyin de eninde sonunda bir blogda yazılmış ve deneyimlenmiş olması da beni cesaretlendirmişti.
Evet, kararlıydım, blog yazacaktım, tıpkı eskiden yazılan günlükler gibi, suya yazar gibi olmasa da hissettiklerimi yazıya dökecektim. İlk aylar çok azimli bir şekilde yazdım, ilk ayların bir özelliği de herşeyin benim için yeniden keşfediliyor olmasıydı.
Zaman geçtikçe ben biraz üşenmeye başladım, çalışma hayatına geri dönüşümle de harika bir bahaneye sahip olmuştum. Yazı yazacağım ama çok yorgunum diye kendimi haklı buluyordum.
Bu şekilde geçen zamanın sonunda gördüm ki, eğer ben istersem o yorgunluk da yok olur, yeni konular da elbet bulunur.
Kızım artık bir bebek değil, ama onunla birlikte dünyayı tekrar keşfetmek, bazen onun gözünden dünyayı ve insanları görmek hala çok keyifli. Bununla birlikte, daha paylaşacak çok şeyim var.
Artık bakım konusunda deneyimliyim, ama eğitim ve iletişim konusunda daha çok yolumun olduğuna inanıyorum. Annelikte hiçbir zaman deneyim ön plana çıkamıyor, çünkü çocuğun büyümesiyle farklı olaylar ve olgular üzerinden değerlendirme yapılıyor. En önemlisi sevgimizi hiçbir zaman göstermekten kaçınmamak. Bu sayede kızsak, bağırsak, üzülsek ve üzsek dahi her zaman başına yaslanılacak bir omuz, arkasına dayanabileceği kocaman ve güvenli bir sırt, en önemlisi anne dediği anda dünyayı bir yana bırakıp onu birinci plana alabilecek birinin olduğunu bilmesi çocuğumuz için yeterlidir diye düşünüyorum.
Annelik ve babalık gerçekten zor zanaat, sanatçı olmayan kişiler için dünyaya miras bırakabileceğiniz en güzel eser, tabii sonunda gurur duymak istiyorsanız, sizin de gurur duyulacak davranışlar sergileyip örnek olmanız gerekiyor.
Umut dolu yarınlarda güçlü, ahlaklı ve bireyselden çok toplumsal da düşünebilen bireyler yetiştirebilmek dileğiyle...
Yorum
0
Karagöz Balıkçı
Yonca ile bu sezon gittiğimiz bir oyunun adı da Karagöz Balıkçı. Adından anlaşılacağı üzere, gölge oyunu dediğimiz yöntemle oynanan keyifli bir Karagöz - Hacivat oyunu izledik.
Oyun biraz daha büyüklere hitap etse de Yonca'nın da gayet fazla bir şekilde keyif aldığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Kağıthane Sadabat Sahnesi'nde izlediğimiz oyunda Karagöz'ün işsiz olmasına üzülen arkadaşı Hacivat'ın ona bir balıkçının yanında iş bulması ve Karagöz'ün balıkçılık maceraları anlatılıyor. Yer yer şarkılarla eşlik edilen oyunda çocuklara da sorular yönelterek ilgilerini sahnede tutmayı beceriyorlar.
Oyun Karagöz ve Hacivat'ı temsil eden iki kişi tarafından bir ışıklı perdenin ardından oynanıyor ve yer yer başka başka karakterlerde gölge tiyatrosunda yerini buluyor.
Bize ait böylesine güzel bir değeri yaşatmak adına oyun yapmalarından ötürü İstanbul Şehir Tiyatroları'nı tebrik ediyorum.
Yeni sezonda kesinlikle izlenmesi gereken bir oyun olduğunu düşünüyorum.
Yorum
1
Anneler Günü = Şenlik Günü
Hürriyet bünyesinde bulunan Bumerang ailesinin düzenlemiş olduğu anne bloggerlara ve yakınlarına özel anneler günü şenliği 10 Mayıs 2014'te İstanbul Martı Hotel Balo Salonu'nda gerçekleşti. Gün boyu çocuklar aktiviteye doyarken biz de keyifli bir şekilde konuşmacıları dinleme ve eğlenerek bilgi sahibi olma şansı yakaladık.
Tam bir şenlik havasında geçen günden yüzümde kalan kocaman bir tebessüm ve aklımda ise blog yazmanın düşündüğümden daha ciddi bir iş olduğu idi.
Başlamadan önce alandaki standları gezme fırsatım oldu. Makas ekibi, Hasanbey Çiftliği, De Cocks Party yerini almıştı. Makas'ta benim saçlarım örüldü, Yonca'nınkine de bir profesyonel dokunuş geldi. De Cocks Party'nin kurabiyeleri ve şekerlerini tattık ve Hasanbey Çiftliği'nin leziz peynir, biber, domatesleriyle doyduk.
Bumerang'ın temsilcileri Hilal Meriç ve Ahmet Erten'in açılış konuşmasını yaptığı şenlikte Hürriyet yazarı, kızımın adaşı Yonca Tokbaş bize mutluluk, aile, iş hayatı ve hayatımızın amacı hakkında bir konuşma yaptı. Öncelikle yazılarından bu kadar tatlı ve hayat dolu birisi olduğunu anlamadığımı itiraf edeyim. Kendisine de giderken söyledim bunu ve çok güldü. Yonca Tokbaş bizi şaşırtarak sahnede soyundu ve spor kıyafetleriyle anlatımına devam etti. Gülmekten çenem ağrıdı ama bitmesin diye de bir yandan dilek tutuyordum. Yonca Tokbaş hararetli bir şekilde anlatımını yaparken içeriye Yonca girdi ve bir anda tüm dikkatlerini üzerine çekti. Koşarak ve "Anne" diye bağırarak içeri giren Yonca'nın ilk uğrak yeri Yonca Tokbaş'ın isteği üzerine sahne oldu. Adaş olduklarını söylediğimde çok güldü ve dilek dilemek isteyenler sahneye gelebilir diye espri yaptı.
Özgürlük, yaptığımız işte mutlu, hayattaki amacımız derken konuşma bitti. Yonca Tokbaş sonrası sahneye Tansu Oskay geldi ve bize ebeynlikte dikkat etmemiz gereken noktalardan bahsetti. Aklımda kalan en önemli şey ise, çocuğumuzu önemsediğimizi göstermemiz, yani onu dinlerken gözünün içine bakmamız ve ona dikkatimizi vermemiz. Çocukların ayna gibi karşılarında onlara bakan ve onları ilgiyle dinleyen ebeveynler görmek istediklerini belirten Tansu Oskay, öğrenilenlerle beraber içgüdülerin de önemli olduğuna değindi.
Anneler paneli'nde ise Nil's Mum, Komirra ve Hassas Anne bloglarının yazarları ile Bumerang ekibi sahnede yerlerini aldılar. Bloggerların başarılarından ve dikkat ettikleri noktalardan yola çıkarak soru-cevap şeklinde yararlı bilgiler içeren konuşmalar gerçekleştirdiler. Keyifli ve yararlı bir panel olduğunu düşünüyorum.
Panelden sonra Doğum ve Hamilelik Terapisti Cihan Züleyha Aydın bize keşkesiz doğumdan ve yararlarından bahsetti.
Ardından hamile eğitmeni Esra Ertuğrul emzirme ve çocuk beslenmesi ile ilgili yararlı bilgileri bizimle paylaştı. Fotoğrafçı Yeşim Mutlu'nun selfie'siyle damga vurduğu ödül töreninde instagramda #bumeranganneleri başlığıyla fotoğraf paylaşan en eğlenceli 3 kişi ödül sahibi oldu.
Astrolog Şenay Yangel ise burçlardan, karşıt burçlardan bahsetti. Şenay Hanım'ın konuşmasının sonunda kızı Asya sahneye geldi ve bize bir iki şiir okudu ve bizi kendine hayran bıraktı.
Organizasyon ve etkinlikten dolayı Bumerang ekibi ve destek olan herkese teşekkürü bir borç bilirim.
İşte o eğlenceli günden diğer kareler...
Yorum
0
Kral Çıplak
Eti Çocuk Tiyatrosu'nun profesyonel oyunu Kral Çıplak bu sene tüm Türkiye'de oynanmak üzere turnede. Turnenin İstanbul ayağında biz de oyunu izleme şansı bulduk.
Hans Christian Andersen'in İmparatorun Giysileri adlı -okuyucular arasında daha çok "Kral Çıplak" ismiyle bilinen- kitabından uyarlama olan oyun, tek perde olmasından dolayı çocuklara sıkılmadan izleme şansı veriyor.
Giysileriyle takıntılı olan kral, halkını hiç düşünmez. Sadece istediği hep en güzel giysileri giymektir. Halk yoksulluk içindedir. Kralın yeni giysiler giymesinin sonucu halka ağır vergiler olarak geri dönmektedir.
Doğum günü yaklaşan kral ne giymesi gerektiği konusunda kararsızdır. Kralın durumundan yararlanarak ülkeyi arka plandan yöneten yardımcısı ise onun mutlaka yeni bir giysi giymesi gerektiği konusunda kralı ikna eder, bunun karşılığında halktan 10 altın fazla vergi alınacaktır. Yardımcının giysi düşüncesi ise, normal bir tavuğu yolup kukuriku kuşu tüyleri olarak gösterip kralı kandırmaktır.
Kral ise yeni giysiler peşinde olmasından dolayı ülkenin en ünlü terzilerini kendi için giysi dikmeye çağırır. O sırada ülkeyi gezen bir gezgin de tavuğu yardımcı tarafından çalınan köylü kız ile terzi kılığında saraya girer. Sonrası malum hikaye ve bir ders ile oyun biter.
Oyun gerek dekoru, gerek kostüm ve oyuncuları ile gayet başarılı ve profesyonel. Şarkılarla hikaye özetleniyor, çocuklar ve büyükler eğleniyor; eğlenirken de ders çıkarıyorlar.
Eti'yi böylesine güzel bir sosyal sorumluluk projesini gerçekleştirdiği için tebrik ediyorum. Yeni oyunları iple çekiyoruz.
posted under
aktivite,
Eti Çocuk Tiyatrosu,
Kral Çıplak,
tiyatro,
Yonca Büyüyor,
Yonca Demirel
|
0 Comments
Yorum
0
Uçan Şemsiye
Oyun alanları çöplükle kaplanan çocuklar oynamak için başka yer arayışına girerler. Öncesinde oyun alanlarını yerlere çöp atan Devol'dan temizlemeye çalışan çocuklar maalesef bir türlü başarılı olamazlar. Devol bıkmadan usanmadan yerlere çöp atmaya devam eder.
Çocuklar en sonunda pes edip yeni, temiz, oynanacak alanlara sahip bir ülkeye gitmek üzere uçan şemsiyelerine binerler ve yemyeşil alanlara sahip temiz ülkelere giderler. Ama maalesef Devol orada da onları bulur. Oyunlarla, kuklalarla ve birazcık da cesaretle Devol'a yerleri kirletmemesi gerektiğini anlatmaya çalışan çocuklar yine başarılı olamazlar. Uçan şemsiyelerine binip yeni ülkeler keşfetmeye devam ederler. Devol yerleri kirletmemesi gerektiği konusunda bir türlü ikna olmamaktadır. Çocuklar en sonunda güzel bir planla seyircileri de dahil ederler.
Çevre bilincini çocuklara doğru bir şekilde anlatan ve onların da katılmasını sağlayan bir çocuk oyunu olmasından dolayı ekibi kutluyor, teşekkürlerimi sunuyorum.
posted under
aktivite,
Tüyap Çocuk Tiyatrosu,
Uçan Şemsiye,
Yonca Büyüyor,
Yonca Demirel
|
0 Comments
Yorum
2
Anne Baba Tutumları
Yonca'nın oyun okulu Özel Dragos Okyanus Şirinler Ana Okulu'nun düzenlemiş olduğu anne baba tutumları üzerine olan seminere katıldım.
Okulumuzun psikoloğu Fatma Oğuz'un vermiş olduğu bu seminerde anne ve babaların çocuklara davranışları irdelendi ve doğru olan tutum üzerinde duruldu.
Anne baba tutumları altıya ayrılıyor. Tutumlardan ilki "Otoriter" tutum. Otoriter tutumda anne veya baba çocuğuna ancak istediği davranışı yaparsa iyi davranıyor, onu sevdiğini söylüyor. Böylece çocuk başka davranışa girerse sevilmediğini anlıyor ve buna göre davranış geliştiriyor. Bu tutum sonucunda içe kapanık, kendi halinde çocuklar yetişiyor.
İkinci tutum şekli ise "Hoşgörülü" tutum. Burada da anne baba çocuğun hiçbir davranışına karşı çıkmıyorlar, herşeye müsamaha gösteriyorlar ve çocuk böylece sınırlarını bilmeyen birisi haline geliyor. Bu da aynı otoriter tutumdaki gibi içine kapanık çocuklar yetiştiriyor.
Üçüncü tutum şekli "İhmalkar" tutum. Bunda da anne baba o kadar çok ihmal ederler ki, çocuğun varlığını bile görmez hale gelirler ve çocuk da zayıf sosyal ilişkiler geçiren ve içine kapanık bir karaktere sahip olur.
Dördüncü tutum da "Dengesiz" tutum. Burada disiplin var, ama karışık olduğu için işe tam olarak yaramıyor . Anne babanın disiplin farklılığından çocuk neye nasıl davranacağını bilmiyor ve kararsız, bağımlı ve umursamaz bireyler yetişiyor.
Beşinci tutum ise "Aşırı İlgili" tutum. Bu tutumda genellikle anne ve babalar çocuk sahibi olduktan sonra her şeyi unutup çocuğun yapması gerekenleri bile kendileri yapıyorlar. Böylece problem çocuklar ortaya çıkıyor.
Gelelim en ideal tutuma. "Demokratik" tutumda anne ve baba çocuğa karşı açıklayıcıdır. Kuralcı olmasına rağmen aynı zamanda çocuğun fikrinin sorulması gereken yerlerde onun fikrini almaktan çekinmez. Çocuğun öz güven sahibi ve yardımsever bir birey olmasını sağlar.
Bu tutumlara göre ben de olduğumuz yeri bulmaya ve çocuğumuza nasıl daha doğru davranış biçimleri sergilersek onu daha iyi bir birey yaparız sorusuna yanıt bulmaya çalışıyorum. İşin sırrı demokratik tutum sergilerken, yeri geldiğinde otoriter, yeri geldiğinde hoşgörülü, yaratıcılık ortaya çıkıyorsa ihmalkar, bazen denge konusuna kafa yormayan ama en önemlisi sevgiden yoksun olmayan bir tutum sergilemekte...
posted under
ağaç yaşken eğilir,
anne baba tutumları,
anne baba tutumu,
çocuk yetiştirme,
Yonca Büyüyor
|
2 Comments
Yorum
2
Şifremi Çözmek İsteyen Var mı?
Çocuklar yaklaşık 2 yaşından sonra cümle kurmaya ve daha güzel kendilerini ifade etmeye başlıyorlar. Öncesinde eğer siz çocuğu çok iyi anlarsanız daha çok konuşmadan derdini anlatma yoluna gidiyor ve daha geç konuşuyor.
Yonca'nın durumunda biraz daha farklı olsa da o da yaklaşık iki yaşından sonra daha net cümleler kurmaya, kendini daha iyi ifade etmeye başladı. Öncesinde şifreli kelimeler kullanan Yonca artık daha anlaşılır şekilde kelimeler kullanıyor. Ama hala o konuştuğu zaman anlayan yegane kişilerden biriyim.
Bir şey söylüyor, ben tekrarladıktan sonra yanımızdaki üçüncü kişi Yonca'yı anlamış oluyor ve tepkisini gösteriyor. Simultane tercümanlık yapıyorum bir nevi.
Yonca'nın kendine özel ilk kelimesi teşekkürler. Kelimenin kendisi zaten zor söylendiği için direkt olarak "Açi" olarak nitelendirdi Yoncacık onu. İkinci olarak, top kelimesi Yonca için "Attı" olarak adlandırıldı. Kilit kelimelerden biri olan kucak kelimesi ise, önce "Çağa", sonra biraz daha gelişerek "Çida" oldu.
Ben yoksam Yonca ile anlaşmanız çok zor oluyor, zira o bu değişik kelimelerini kullanmasa bile kelimeleri yuvarlaması ve yarım yamalak konuşmasıyla ancak kocaman bir gülümseme ile suratına baka kalıyorsunuz. Sonrasında ben imdada yetişiyorum, simultane tercüme yaparak anlaşmazlık olmasını engelliyorum.
Anneme hala "Anne" demesi ise, ikimizin bulunduğu bir ortamda kafa karışıklığına yol açıyor. Hangi anne diyerek olaya açıklık getirmek isteyen ben, yanıt olarak işaretle birlikte "Bu anne"yi aldığımda kimden bahsedildiğini anlıyorum.
Amcasına "ağca", eşi Yağmur'a önce "Yaya", sonra "Yayo" demesi de bizi çok güldürüyor. Teyze kelimesini çok güzel söyleyen Yonca, eşi Davut'un ismini hala "Gogo" olarak telaffuz ediyor. İdolü Müjde ise "Çüçü" olarak adlandırılmış durumda. Ailemizin doktoru Elif ise "Edit".
Mickey Mouse ve Minnie Mouse'un ikisi birden "Mimi", üstelik Winnie the Pooh da "Mimi" olunca haliyle ben bile karıştırıyorum. Yakınımızda hangisi varsa, onun olduğunu varsayarak ilerliyorum.
Noel Baba ise Yonca için "Abibaba". Bu bana çok ilginç geliyor, acaba Noel baba kılıklı birini ilk defa görünce mi abi ama baba gibi duruyor diye mi bu ismi taktı, yoksa noel demek zaten ona baştan zor geldiğini için mi, bunu henüz çözemedim.
Sanıyorum ki, gün geçtikçe Yonca'nın şifreleri birer birer çözülecek, ben de artık düzgün kelimeler kullandığı zaman ona bu yazıyı gösterip onu güldüreceğim.
posted under
2 Yaş Sendromu,
Çocuk,
Kendini İfade Etmek,
Konuşmak,
Yonca Büyüyor,
Yonca Demirel
|
2 Comments
Yorum
0
Yumoş ve Omo ile Mis Kokulu Yumuşacık Çamaşırlar
Unilever firmasının en başarılı ürünlerinden ikisi Omo ve Yumoş'tur tartışmasız. Yıllar önce o sevimli ayıcığın reklamlarda boy göstermesiyle hatırladığım Yumoş'u hala çok severim. 6 yaşında sahip olduğum pembe ayıcığa da Yumoş ismini koymam hep o tatlı ayıcığın pofuduk havluların üstüne atlamasının verdiği sempatiden kaynaklanmıştır.
Omo'nun leke çıkarmadaki üstünlüğü, mis kokusu ve kalitesi de hep onun deterjanlar arasında sınıf birincisi olmasını sağlamıştır.
Canım kızım Yonca dünyaya geldikten sonra onun için daha hassas düşünmeye başladım. Artık kullandığım ürünler onun cildine zarar vermemeli, ama aynı zamanda temizleyici özelliğe sahip olmalı ve mis kokmalıydı. Maalesef bunların hepsini bir arada bulmak çok zordu. Ben de bazı şeylerden şimdiye kadar vazgeçmiştim, ta ki o iki güzel ürün raflarda yerini bulana kadar. Omo ve Yumoş el ele verip hayatımızın en değerli varlıkları çocuklarımız için onlara zarar vermeyecek ama aynı zamanda bizim yıllardır çamaşır temizliğinde kullandığımız etkili ürünler üretene kadar bunların hepsinin bir arada olabileceğini düşünmezdim.
Omo ve Yumoş bana bir jest yaptı ve bir bavul ve çok şeker bir mesaj aracılığıyla bana ürünleri denemem için fırsat sundular. Ben de ürünleri denedim, sizlerle deneyimlerimi paylaşmak istiyorum.
Artık lekelerimiz daha güvenle çıkacak, kıyafetlerimiz tertemiz olacak ve mis gibi kokacak. Gücüne güvendiğim Omo ve Yumoş üreticilerine sesleniyorum: Çalışmalarınız için teşekkürler, güvenle ve güvenli temizlik benim için budur. Muhteşem ikili artık bizim de evimizde olacak...
posted under
mis gibi çamaşırlar,
muhteşem ikili,
Omo sensitive,
Omo Yumoş sensitive,
Yonca Büyüyor,
Yumoş sensitive
|
0 Comments
Yorum
2
Yonca'nın Aramıza Katılışının İkinci Yıldönümü
Bir anne için evladının hiç büyümediği söylenir. Doğru söze ne denir! Ben de hala kızımın ameliyathanede doğduğu andaki halini hatırlıyorum ve benim için Yonca ilk günlerde ne kadar küçük ve bana ihtiyacı varsa yine öyleymiş gibi geliyor.
Zaman geriye doğru baktığımızda su gibi akıp geçiyor. Minik kızım da 24. ayını doldurdu ve artık bebeklik döneminden çocukluk dönemine terfi etti. Bebeklikten çocukluğa geçiş dönemi çok sancılı, hareketli ve bir o kadar da dinamik. Her şeyi sıfırdan öğrenen bir bebekten şimdi geldiğimiz aşama çok şaşırtıcı. Koşup duran, yerinde durmayan bir minik kız var önümde. Atom karınca ile Speedy Gonzales arasında kalıyorum adlandırırken. Bazı hareketleri bana Afacan Denise'i hatırlatırken, bazen de gelip sarıldığında veya öptüğünde eriyip bitiyorum.
Yonca'nın ikinci yaşıyla birlikte ben de acemi annelikte ikinci yılımı doldurmuş bulunuyorum. Hala birçok şey benim için zor olsa da bazı konularda pratiklik kazandığımı da sezmiyor değilim. Kıpır kıpır bir kızım olduğundan hep tetikte olmayı öğrendim bu iki senede. Onu mutlu etmenin dünyadaki her şeyden önemli olduğunu da öğrendim.
Birinci yaş doğumgününü maalesef eşim ve ben hasta olduğumuz için yapamamıştım. Birinci yaşında çok da doğumgünü kutlamasından anlamadığı için bahanem fazlaydı. Ama ikinci yaşında bunu yapmayacağıma dair kendime söz vermiştim ve sözümü tuttuğum için de çok mutluyum.
Aile arasında yapmış olduğumuz doğum günü için Yonca'ya çok sevdiği karakter Minnie Mouse'un pastasını yaptırarak süpriz yaptım. Sevgili komşum Pastaci Anne Funda ile Yonca'nın doğum günü pastası üzerine daha önce konuşmuştuk ve Funda Yonca'ya çok güzel, hafif ve lezzetli bir doğum günü pastası hazırladı. Herkes bayılarak pastayla beraber parmaklarını da yedi. Sevgili eşim çikolatalı pasta sevmediği içi Pastacı Anne onu da düşündü ve onun için de frambuazlı harika bir pasta hazırladı.
Ben de el yapımı sağlıklı tuzlu ve tatlı aperatifler hazırladım, anneciğim de zeytinyağlı dolmasıyla bize destek oldu. Biz yemeğimizi yerken öğlen uykusunu uyumamış olan Yoncacık uyuyakaldı. Yonca'nın uyanmasını bekledikten sonra pastayı üflemek için doğum günü kızını masaya aldık. İki tane mumu üfledi ve o sırada dilek tuttuğunu ümit ettim. Hediyeler açılırken Yonca daha da mutluydu, seve seve tüm hediye paketlerini yırttı ve tüm hediyelere çok sevindi.
Yonca'nın hayatımızı anlamlandırmasının üzerinden iki yıl geçti ama o hala benim minik bebeğim. Nice mutlu yaşlara meleğim, iyi ki hayatımızdasın, iyi ki senin annenim....
Birinci yaş doğumgününü maalesef eşim ve ben hasta olduğumuz için yapamamıştım. Birinci yaşında çok da doğumgünü kutlamasından anlamadığı için bahanem fazlaydı. Ama ikinci yaşında bunu yapmayacağıma dair kendime söz vermiştim ve sözümü tuttuğum için de çok mutluyum.
Ben de el yapımı sağlıklı tuzlu ve tatlı aperatifler hazırladım, anneciğim de zeytinyağlı dolmasıyla bize destek oldu. Biz yemeğimizi yerken öğlen uykusunu uyumamış olan Yoncacık uyuyakaldı. Yonca'nın uyanmasını bekledikten sonra pastayı üflemek için doğum günü kızını masaya aldık. İki tane mumu üfledi ve o sırada dilek tuttuğunu ümit ettim. Hediyeler açılırken Yonca daha da mutluydu, seve seve tüm hediye paketlerini yırttı ve tüm hediyelere çok sevindi.
Yonca'nın hayatımızı anlamlandırmasının üzerinden iki yıl geçti ama o hala benim minik bebeğim. Nice mutlu yaşlara meleğim, iyi ki hayatımızdasın, iyi ki senin annenim....
Yorum
0
Yonca'nın Velisinin İlk Toplantısı
Gün gelmişti ve Yonca artık yuvadan uçup her gün bizim gibi mesaiye başlamıştı. Başlayalı 1,5 ay olduktan sonra da yeni öğretim yılı başladı ve artık Yonca'nın okulunda atölye sistemi devreye alındı.
Bundan böyle kuzucuklar her gün bir başka sınıfta başka bir konuyla ilgilenirken kış döneminin yoğunluğunu ve içeride kalmanın sıkıcılığını atlatmış olacaklar. Aynı zamanda farklı bir ortamda bulunarak yeni şeyler keşfetmenin de tadını almış olacaklar.
Yonca'nın okulu Özel Dragos Okyanus Şirinler Ana Okulu eğitim ve öğretim konusunda gayet deneyimli ve eğitim kadrosuyla da göz dolduruyor. Öğretmenlerin her biri bir atölyeyi sahiplenmiş ve o konuda uzmanlaşmışlar. Tüm sınıflar bir atölyeye dönüşmüş ve her birinde çocukların ilgisini uyandırabilecek konuyla alakalı aletler ve kitaplar var.
Mutfak atölyesinden kitaba, bilim atölyesinden sanata birçok alanda atölyeler mevcut ve çocuklar yaş gruplarına göre atölyeleri belli sıklıkta ziyaret ediyorlar.
O ayın müfredat programına göre çocuklar konuya uygun şekilde atölyelerden yararlı bilgiler öğrenerek sınıflarına dönüyorlar.
Minik Yonca bile bu sistem sayesinde doğaya ve çevresine karşı daha duyarlı olmaya başladı.
Veli toplantısının ilk bölümü atölye tanıtımlarıyla geçti, ikinci kısmında öğretmenler sınıflarında velileri ağırladılar ve genel olarak bilgi verdiler. Okul pedagogu Fatoş hanım da sınıflara uğrayarak ilgili yaş gruplarına ait bilgilerini ve taysiyelerini bizimle paylaştı.
İlk veli toplantımız böylece geride kaldı. Okulumuzun müdiresi Dilek öğretmen dönem ortasında bir veli toplantımızın daha olacağını belirtti. Gelişmeleri paylaşıyor olacağım.
Sağlıcakla kalın...
Yorum
0
Yeni Eve Alışmak
Burası bizim mahallemiz adlı yazımda çocuk yetiştirmek uğruna merkezden tepelere taşınma kararımı irdelemiştim. Şu an itibariyle tepelerden yazıyorum. Yeni evimize sanırım en çabuk Yonca alıştı. Biz bile bir çok şeyin yerini hala düşünerek hareket ederken Yonca çabucak duruma uyum sağladı.
Kıta da değiştirmiş olduğumuzdan birçok bakımdan farklı bir yerde hissediyoruz kendimizi. Anadolu Yakası Avrupa Yakası'nın hareketliliğini hiç barındırmıyor bir kere. Avrupa Yakası'nı avcum gibi bildiğimden burada hareket ederken tereddütlü yaklaşabiliyorum.
Sakinlik konusunda ve tabii ki rahatlık konusunda Avrupa Yakası'na göre çok ileride olan Anadolu Yakası fazla gezilecek mekanı olmaması sebebiyle biraz geride kalıyor.
Eve gelince, yerleşmek bile başlı başına çok zor bir olaymış. Bir de evin içinde tadilat vs. durumları devam ediyorsa, evdeki ne temizlikten ne de düzenlemelerden hayır gelmiyor ne yazık ki. Normalde evin kendi kendini kirleten bir organizma olmasından dolayı, arkamızı döner dönmez yeni bir pislik veya tozla karşı karşıya kalıyoruz. Dolapların iç düzenleri, gardırop, banyo vs. derken ancak yerleşmeyi tamamladık. Dağ gibi çamaşırlara karşı ise Don Kişot gibi mücadelemiz devam ediyor.
İçeri girdiğimizde ayakkabılarımızın altında biriken bir karış toz ise bize temizlik mesajını iletmek için yeterli olabiliyor.
Büyüklerin alması gereken çok yol varken, Yoncacığım zaten hep bu evde yaşıyormuş gibi olduğundan alışma sorununun büyük kısmı hallolmuş gibi gözüküyor. Herkese evinde huzurlu, sağlıklı, mutlu oturmalar dileyerek yazımı sonlandırıyorum.
Yorum
0
Working Mother TR Blog Yazım
Efendim, bildiğiniz üzere çalışan annelerin platformu Working Mother Türkiye'nin blogger annelerinden biriyim.
Yeni blog yazım yayında, okumayanlar varsa bağlantıyı paylaşıyorum.
Yorum
1
Bumerang Jürisi Neden Yonca'yı Seçmeli
Bildiğiniz üzere, Yonca'nın blogu Bumerang 2012 ödüllerinde "En Tarz Blog" kategorisinde ilk ona girmeyi başardı. Şimdi sıra ilk üçe kalıp finalist olmak ve ödül töreninde ödülü kucaklayıp gelmekte.
Bizim jürimizde de diğer Bumerang jürilerinde olduğu gibi birbirinden değerli insanlar var. İşte onların isimleri ve neden Yonca'nın blogunu seçeceklerine dair fikirlerim:
O da bir anne ve yazıyor. Tabii ki benim yazdıklarım onunkilerle boy ölçüşemez ama yazmanın gücüne o da benim gibi çok inanıyor. Kimse okumazsa ben okurum demişti, ben de blog yazma fikrine onun kitabından yola çıkarak ulaştım.
İlk ödülünü 20 yaşında almış, belki de Yonca'nın 1 yaşında ödül alması için bize yardım eder.
Gürhan Demirel:
İlk olarak aynı soyadı paylaştığımız değerli bir insan. Yıllardır başarılı bir şekilde interaktif tasarım ajanslarında başarılı işler yapıyor. Hatta onun yolu benden biraz farklı bir şekilde Yıldız Teknik Üniversitesi'nden geçmiş. Kaportafilm'in kaportasının sağlam olmasını sağlayan kişi. Yonca'nın blogu da onun kariyeri gibi sağlam adımlarla ilerleyecek
Demir Çilingir:
Adını zar zor söyleyebildiğim Alafortanfoni adlı ajansın yöneticisi, değerli bir kişilik. Gürhan Demirel'le yolları bir tek bu jüride kesişmemiş. Eğitime ve gelişime önem veriyor, pazarlama konusunda uzmanlığı var. Bizim de blogumuzu pazarlamamızda bize yardımcı olabileceğine inanıyorum.
İskender Paydaş:
Değerli bir müzisyen ve müziğin gücünü kanıtlayarak kariyerine devam ediyor. Doğmadan önce de müzikle tanışan Yonca'nın hayatında hep müzik olacak ve İskender Paydaş'ın da bunda payı olacak.
Ertuğrul Özkök:
O da bir baba ve yazı konusunda usta. Aile hayatına önem veriyor, bir bebeğin büyüme hikayesine değil onun insanlara aktarabileceklerine odaklanacak.
Mirkelam:
Fergan Mirkelam bir diğer değerli müzisyen. Yazdığı şarkıları yıllardır kafamızda kazılı ve hala mırıldanabiliyoruz. Bizim de blogda amacımız yıllar boyu süregelen başarı ve özgün konuların akıllarda kalması.
Efendim naçizane görüşlerim bu şekilde. Bundan sonra değerlendirme aşamasında bu değerli altı kişiden kararlarını vermelerini bekleyeceğiz ve belki de olumlu karar gelirse Yonca'yı kapıp ödül törenine gideceğiz.
Şansımız bol olsun!
İlk ödülünü 20 yaşında almış, belki de Yonca'nın 1 yaşında ödül alması için bize yardım eder.
Gürhan Demirel:
İlk olarak aynı soyadı paylaştığımız değerli bir insan. Yıllardır başarılı bir şekilde interaktif tasarım ajanslarında başarılı işler yapıyor. Hatta onun yolu benden biraz farklı bir şekilde Yıldız Teknik Üniversitesi'nden geçmiş. Kaportafilm'in kaportasının sağlam olmasını sağlayan kişi. Yonca'nın blogu da onun kariyeri gibi sağlam adımlarla ilerleyecek
Demir Çilingir:
Adını zar zor söyleyebildiğim Alafortanfoni adlı ajansın yöneticisi, değerli bir kişilik. Gürhan Demirel'le yolları bir tek bu jüride kesişmemiş. Eğitime ve gelişime önem veriyor, pazarlama konusunda uzmanlığı var. Bizim de blogumuzu pazarlamamızda bize yardımcı olabileceğine inanıyorum.
İskender Paydaş:
Değerli bir müzisyen ve müziğin gücünü kanıtlayarak kariyerine devam ediyor. Doğmadan önce de müzikle tanışan Yonca'nın hayatında hep müzik olacak ve İskender Paydaş'ın da bunda payı olacak.
Ertuğrul Özkök:
O da bir baba ve yazı konusunda usta. Aile hayatına önem veriyor, bir bebeğin büyüme hikayesine değil onun insanlara aktarabileceklerine odaklanacak.
Mirkelam:
Fergan Mirkelam bir diğer değerli müzisyen. Yazdığı şarkıları yıllardır kafamızda kazılı ve hala mırıldanabiliyoruz. Bizim de blogda amacımız yıllar boyu süregelen başarı ve özgün konuların akıllarda kalması.
Efendim naçizane görüşlerim bu şekilde. Bundan sonra değerlendirme aşamasında bu değerli altı kişiden kararlarını vermelerini bekleyeceğiz ve belki de olumlu karar gelirse Yonca'yı kapıp ödül törenine gideceğiz.
Şansımız bol olsun!
Yorum
2
Hafta Sonu Ne Yapmalı?
Çalışan annenin kaçınılmaz yaşayacağı bir duygudur vicdan azabı. Hafta içi
ofiste geçen saatlerin sonunda akşam ve hafta sonunu mümkün olduğunca çocuğuyla
geçirmek, onunla ilgilenmek ve doya doya onu koklamak ister.
Devamını oku...
Bende de iş yaşamına tam gaz alışmama rağmen benzer kaygılar süregeliyor.
Haftanın büyük bir bölümünü ofiste geçirdiğimden geri kalan zamanlarda mümkün
olduğunca kızımla ilgilenmeye çalışıyor, onun ihtiyaçlarını gidermeye
odaklanıyorum. Tabii bir de benim bir insan olduğum ve kendime zaman ayırmam
gerektiğinin de bilincindeyim. Bunları uygulamaya koyabilmek için henüz yeteri
kadar zaman ayıramıyorum, ama kızımın biraz daha büyümesi gerekiyor diye
düşünüyorum.
Hal böyle olunca hafta sonları bizim için hafta içlerinden daha yoğun ve
hareketli geçiyor. Hafta sonunda en azından bir gün bile olsa ailecek dışarıda
geçirmeyi yeğliyorum. Bu hem benim, hem eşimin, hem de kızımın sağlığı için
gerekli. Bir arada olmayla paylaşım arttığı için bu birliktelik hepimizin
yararına oluyor.
Kış gelmesiyle beraber hareketlerimiz biraz da olsa kısıtlanıyor. Kat kat
giyilen giysiler, yağmur olup olmayacağına dair kaygılar, rüzgar varsa
şiddetini düşünmeler… Yazın bu kaygılar nispeten kolay. Üzerimizdeki giysilerle
hemencecik hazırlanıp dışarı çıkabiliyoruz.
Çocuklu annelerin vazgeçilmezidir, yedekleri içeren bir çanta taşımak.
Bebek küçük olunca bu çanta daha büyük olur. Bebek büyüdükçe çantanın boyutları
küçülür, yedek sayıları azalır.
Hafta sonu mutlaka bu çanta yanımızdan eksik olmaz, kıyafetler, mama, su,
bez vs. alınarak çantaya yerleştirilir. Geriye annenin birkaç parça eşyası da
eklenerek çanta hınca hınç doldurulur. Sonrasında mont, palto ne varsa havaya
uygun olarak giyilir ve bebeğin üşümesi ihtimaline karşın bir battaniye alınır.
Dışarı çıkmak ayrı bir seremonidir, tıpkı Geyşa’ların çay içme
ritüellerindeki gibi bu iş aceleye gelirse mutlaka bir şey unutulur ve Murphy
kanunu gereği unutulan şey lazım olur.
Hafta sonu en ideal gezi hava almaya yönelik olandır. Otoparktan doğruca
alış veriş merkezine geçiş, suni hava solunumu ve gerisin geri eve dönüş
istenmeyen bir gezidir. Bazen mecbur kalsak da mümkün olduğunca hava almalı
küçük geziler yapmaktayız.
Bebek arabası kullanılıyorsa toplu taşıma araçlarını kullanmak işkenceden
ibaret olacağı için mutlaka özel arabayla gidilecek yerlere gidilir ve büyük
şehirde yaşamanın sonucu olarak trafik ve otopark problemi ortaya çıkar. Otopark
problemi hallolduktan sonra bebek arabasına bebek oturtulur ve hava alma işlemi
başlar. Bebek büyüdükçe arabada kalış süresi kısalır ve gelin görün ki o
kocaman bebek arabaları boş olarak anne babalar tarafından ittirilir ve
bebekler ya kucakta taşınır ya da ellerinden tutularak yürütülür.
Uyku veya yemek saati geldiğinde huysuzluklar gelişeceği için bu saatlerde
oturacak, sıcak bir yerlerde olmak avantajlı olacaktır. Zira bebekler açlığa ve
uykusuzluğa karşı direnç gösteremediklerinden anne babaya bu saatler zehir
olabilir. Bebeğin uyumasıyla derin bir nefes alınır ve belki iki çift sözle
sohbet edilir.
Hafta sonu ideal gezmesi bebek olunca çok uzun süremez. En azından öğleden
sonra başlayıp akşam yatma saatine yakın bitmelidir. Aksi takdirde dışarıda
geçirilen saat kadar huzursuzluk gelişebilir. Bebeğin düzenini birkaç gün
bozmak bir şey yapmaz fakat uzun süre bu şekilde olursa uyku ve yemek düzeni
değişeceği için problemler baş gösterebilir. Bu da anneye yol, su, elektrik
olarak döneceğinden cesaret edilip geceler boyu sokakta kalınamaz.
Çalışan annenin temposu hafta sonu da hiç azalmadan devam eder, ee ne demişler,
işleyen demir ışıldar.
Yorum
2
Blogum Dergisi'ne Konuk Olduk!
Online okunabilen ilk ve tek blog dergisi olan ve her renge hitap eden Blogum Dergisi'nin Kasım 2012 sayısında biz de varız. Biz derken Yonca ve benden bahsediyorum tabii ki :)
Rahat okunabilen, içerik olarak zengin ve geniş çerçeveli olan bu dergiyi ve yazılarımızı okumak isterseniz aşağıdaki linklere bir tıklamanızı tavsiye ederiz.
posted under
Blogum Dergisi,
Blogum Dergisi Kasım 2012,
Olikia Diyor Ki,
Online Blog Dergisi,
Yonca Büyüyor
|
2 Comments
Son Yorumlar
Popüler Yayınlar
-
Biliyorum yazacaklarım anne olmak isteyenleri biraz korkutacak. Unutulmaması gereken bir şey varsa, o da güzel olan şeyler hep zordur. An...
-
Canım annem, Ne kadar şaşırdığını biliyorum, ama ben bir zamane çocuğuyum. İşte bu küçücük halimle sana mektup yazıyorum. İnternetin, tek...
-
Efendim, sıra geldi Yonca'nın blogunun 1. yılı şerefine ne zamandır iple çektiğimiz çekilişe... 1. yılımız 14 Şubat ...
-
Gebelik ve Annelik Günlügü : Çekiliş Var! Haydi bakalım, ben katılıyorum. Sizleri de beklerim :) Bol şanslar! ...
-
Atasözleri ne kadar da doğru değil mi? Büyük lokma ye ama büyük söz konuşma demiş büyüklerimiz. Başına gelene kadar başka insanlar için...
- Melisa Demirel
- Apple of her mum and dad's eye, Yonca came to the world after having 41 weeks and 1 day womb journey and made her beloved ones happy. She was very active inside, so she continues this habit by clapping her hands so many times. Anne ve babasının göz bebeği, şans meleği 41 hafta ve 1 günlük anne rahmi serüveninden sonra dünyaya gelerek sevenlerini sevindirmiştir. İçerideyken kıpır kıpır olan Yonca, dışarıda da bu kıpırtıları bol bol el çırparak göstermektedir.