Yorum
0
Susam Sokağı Çocukları
Ben ilkokulun ilk yıllarında TRT1'de okul sonrası Susam Sokağı'nı izleyerek büyüdüm. Hala hatırladığım jeneriği şöyleydi: "Gez dünyayı, açılır her kapı, işte Susam Sokağı". Koşarak el ele tutuşan çocuklar vardı jenerikte.
Başlar başlamaz ilk Kırpık karşılardı bizi. Kırpık sokağın köşesinde bir fıçının içinde yaşardı. Marangoz Tahsin amcayla diyalogları olurdu bol bol. Tahsin amca Kırpık'a her seferinde bir hayat dersi verirdi.
En çok sevdiğim karakterlerden biriydi Minik Kuş. İsminin aksine kocaman, çoğu yerde eğilmek zorunda kalan sevimli bir kuştu. Ne yaptığını çok belirgin hatırlamasam da çok saf olduğunu hatırlıyorum.
Kurabiye canavarı vardı bir de. iştahlı iştahlı kemirirdi kurabiyeleri. Edi'yle Büdü'yü de unutmadım. Kurnaz Edi'yle sinirli Büdü aynı evde yaşarlardı ve mutlaka her konuda uyuşmazlık yaşarlardı. Duruma uygun bir de şarkı söylerlerdi.
Susam Sokağı'nın her bölümünde mutlaka ya sayılar, ya renkler, ya da çocuklara öğretilecek temel kavramlara ait şarkı bulunurdu.
Severek, hiç sıkılmadan izlerdim Susam Sokağı'nı. O bir efsaneydi, hiç kavga dövüş içermeyen, şiddete yönelik öğesi bulunmayan bir çocuk programıydı. Şu günlerde çok da ihtiyacımız olan bir şey aslında....
10 Kasım Susam Sokağı'nın doğum günü. Bugün tam 43 yaşında favori sokağım. Umarım Yonca da biraz büyüyünce Susam Sokağı sakinlerinden biri olur ve onunla büyüme şansına erişir.
posted under
Çocuk programı,
Edi Büdü,
Kırpık,
Minik Kuş,
Susam Sokağı,
Televizyon,
Yonca,
Yonca Demirel
|
0 Comments
Yorum
8
Yonca'nın Aramıza Katılışının Birinci Yıldönümü
Tam bir sene önceydi. Hastaneye gittiğimizde normal doğum olacağına dair hayallerim vardı. Fakat 1 günlük bekleyiş ve kızımın keyfinin yerinde olması sonucunda 18 Ekim 2011 tarihinde sabah 8.30'a odama gelen doktorum artık beklemenin bir faydasının olmayacağını, Yonca'nın normal doğması ihtimalinin çok çok düşük olduğunu belirtti. 41 haftalık hamilelik süresini dolduran bendenizin bebeğimi daha çok taşımam onun için risk taşıyordu artık. Kararı bana bırakan doktoruma cevabım, "Tamam. Sezaryene alın beni." oldu. Bundan sonraki süreç gayet hızlı bir şekilde gerçekleşti. Ameliyathane arandı, müsaitlik durumu belirlendi. Ameliyathaneye giderken hemşireler ve hasta bakıcılar beni doğuma hazır hale getirdiler. Epidural sezaryen doğum yapmanın avantajı olarak kızımın yaşama merhaba çığlıklarına şahit olabildim. Bu da bir anne için çok özel ve unutulmaz bir an olsa gerek. Gözlerim hala dolu dolu oluyor o dakikaları düşündükçe. Ciyak ciyak bağıran kızımı koynuma koyduklarında bir meleğin vücuduma dokunduğunu hissettim.
Doğum sonrası hafif de olsa postpartum atlatan bendeniz kızımın ilk 40 gününü resmen geriye doğru saydım. Kırk gün geçtikten sonra her şeyin mükemmel olmasını hayal ettim. Aslında öyle olmadı ve olmayacağını da bilmeliydim. Sadece dünyaya ve bize alışmaya çalışan minik meleğim ile anneliğe ve evimizdeki yeni üyeye alışmaya çalışan benim zamana ihtiyacımız vardı. Bu süre benim fizyolojik olarak da toparlanma süremle denkti.
İkinci aya kalmadan biraz daha toparlanmıştık. Artık dışarı çıkabiliyor, küçük de olsa alışveriş turları yapabiliyorduk. Daha çok annemlere yaptığım ev gezmelerinde daha rahat oluyorduk haliyle.
Doğum iznimin kışa gelmesiyle ve annemin iyileşme sürecinin devam etmesiyle birlikte daha çok ev hapsine takılan bizler, kar yağmadığı ve havanın çok çok soğuk olmadığı günlerde kendimizi sokağa atıyorduk.
3.ayımız da bir şekilde geçti bitti bu arada. Doğum iznimin bitmesine 1,5 ay kalmıştı ve ben kendimi sudan çıkmış bir balık gibi hissediyordum.
4. ayın su gibi geçtiğini ve kısa sürede işe başladığımı hatırlıyorum. İlk gün çok zorlu geçse de kendimi psikolojik olarak bu sürece hazırlamıştım. Yonca ise ilk ondan ayrıldığım gün bana küserek tavrını belli etmişti.
İşe başladıktan sonra günler, aylar birbirini kovaladı sanki. Zaman koşarak ileriye gidiyor, biz de arkasından ona yetişiyor gibiydik.
Annelerin çocukları büyüse bile hep bebek kaldıkları, doğumda ellerine aldıkları gibi küçük olarak hayal ettikleri yadsınamaz. Ben de hala öyle hissediyorum. Her ne kadar bebeğim oniki aylık bir yaşam serüveni geçirse de, benim için hala hastanede kollarıma aldığım ilk gün kadar küçük bir melek.
Belki bunu zaten bakışlarımdan, sarılışımdan, onu koklayıp öpmemden hissediyor olsa da ben bir kez daha belirtmek istiyorum: "Canım kızım iyi ki doğdun, iyi ki varsın ve seni koşulsuzca seviyorum."
Yorum
1
Anne Sporu
Bugüne kadar formumun sırrı defalarca soruldu. Merak edenlere açıklıyorum. Anne sporu yapıyorum.
Anne sporu nedir diye merak ettiğinizi düşünüyorum.
Bebeğinin veya çocuğunun peşinden koşarak aynı anda evdeki işleri tamamlama gayreti içinde olan anne, anne sporu yapıyor demektir. Tıpkı bir fitness salonunda verilen program gibi benim de anne sporu programlarım var.
Hafta içi yoğunluğu işle birleşince akşamları sporumu yoğun olarak yapıyorum. Yonca'nın uyuması sporuma verilen ufak bir mola olarak sayılabilir. Uyku saatiyle beraber anne sporundan umutsuz ev kadını sporuna geçiş yapıyorum.
Bu sporun faydaları şöyle: Her daim fit oluyorsunuz, koşturmak, spor salonlarında ter atmak ve tonlarca para harcamadan evin içinde veya dışarıda bir güzel kalori kaybediyorsunuz. Çocuğunuz spor yapmanızdan oldukça memnun kalıyor.
Tabii yan etkileri de var bu sporun: Aşırı yorgunluk, uykusuzluk ve her daim şiş gözler...
Bu sporun bir diğer özelliği de istediğiniz zaman bırakamamanız. Anne sporu ömür boyu insanın kendini adaması gereken bir spor. Yıllar geçtikçe yapış şekli değişiyor, programda ufak tefek değişiklikler oluyor ama spordan vazgeçmek mevzu bahis değil. Tabii profesyonel bir sporcu olmak da hiçbir zaman mümkün değil...
Şimdi düşünün bakalım: Anne sporunu siz de yapmak ister misiniz?
Bu sporun faydaları şöyle: Her daim fit oluyorsunuz, koşturmak, spor salonlarında ter atmak ve tonlarca para harcamadan evin içinde veya dışarıda bir güzel kalori kaybediyorsunuz. Çocuğunuz spor yapmanızdan oldukça memnun kalıyor.
Tabii yan etkileri de var bu sporun: Aşırı yorgunluk, uykusuzluk ve her daim şiş gözler...
Bu sporun bir diğer özelliği de istediğiniz zaman bırakamamanız. Anne sporu ömür boyu insanın kendini adaması gereken bir spor. Yıllar geçtikçe yapış şekli değişiyor, programda ufak tefek değişiklikler oluyor ama spordan vazgeçmek mevzu bahis değil. Tabii profesyonel bir sporcu olmak da hiçbir zaman mümkün değil...
Şimdi düşünün bakalım: Anne sporunu siz de yapmak ister misiniz?
Yorum
3
Bayram Şekeri
Şeker gibi bir bayrama şeker gibi bir kızla girmek bu olsa gerek. Artık bayramlarımız daha anlamlı, çünkü biz artık gerçekten bir aileyiz. Yonca henüz bayram kavramından pek haberdar değil. Kendisi daha çok gezme tozma, elden ele dolaşma, kucakta taşınma ve bol bol sevilme derdinde. Böyle olduğu sürece ona zaten her gün bayram.
Bayramlar artık bizim için bir kaçamak fırsatı, daha çok uyku, birazcık da olsa dinlenme fırsatı demek. Bizim de ağzımızın tadı hep böyle olsun, her günümüz bayram tadında olsun diye diliyorum...
Son Yorumlar
Popüler Yayınlar
-
Biliyorum yazacaklarım anne olmak isteyenleri biraz korkutacak. Unutulmaması gereken bir şey varsa, o da güzel olan şeyler hep zordur. An...
-
Canım annem, Ne kadar şaşırdığını biliyorum, ama ben bir zamane çocuğuyum. İşte bu küçücük halimle sana mektup yazıyorum. İnternetin, tek...
-
Efendim, sıra geldi Yonca'nın blogunun 1. yılı şerefine ne zamandır iple çektiğimiz çekilişe... 1. yılımız 14 Şubat ...
-
Gebelik ve Annelik Günlügü : Çekiliş Var! Haydi bakalım, ben katılıyorum. Sizleri de beklerim :) Bol şanslar! ...
-
Atasözleri ne kadar da doğru değil mi? Büyük lokma ye ama büyük söz konuşma demiş büyüklerimiz. Başına gelene kadar başka insanlar için...
- Melisa Demirel
- Apple of her mum and dad's eye, Yonca came to the world after having 41 weeks and 1 day womb journey and made her beloved ones happy. She was very active inside, so she continues this habit by clapping her hands so many times. Anne ve babasının göz bebeği, şans meleği 41 hafta ve 1 günlük anne rahmi serüveninden sonra dünyaya gelerek sevenlerini sevindirmiştir. İçerideyken kıpır kıpır olan Yonca, dışarıda da bu kıpırtıları bol bol el çırparak göstermektedir.